23 Eylül 2012 Pazar

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Avrupa maçları ardından

Biraz geç kalınmış bir yazı olsa bile Avrupa'daki iki temsilcimizi değerlendirmeden geçmek olmaz.Manchester United ve Marsilya gibi Avrupa futbolunun köklü ekiplerinden olan iki kulüple mücadele eden temsilcilerimiz Galatasaray ve Fenerbahçe, ilk hafta sonunda istedikleri skorları alamadılar.Şampiyonlar Ligi'nde Manchester  deplasmanından 1-0'lık mağlubiyetle dönen Galatasaray ve Marsilya'ya Kadıköy'de 90+3'te yediği golle 2 puanı kaybeden Fenerbahçe.

İlk olarak Şampiyonlar Ligi'ndeki tek temsilcimiz olan Galatasaray'a göz atalım.Henüz maçın başında 1-0 geriye düşen temsilcimiz sonrasında çok net pozisyonlar yakaladı ancak meşin yuvarlığı gol çizgisinden geçirmeyi başaramayınca sahadan boynu bükük ayrıldı maalesef.Net pozisyonların yanı sıra verilmeyen penaltılarda oldu.Alman hakemin hem Manchester hem de Galatasaray lehine verdiği kararlar maç boyunca iki tarafı da tatmin etmedi.Hakemin ne kadar çok kötü bir maç yönetmesine rağmen Sarı-Kırmızılılar yine golü bulabilirdi fakat futbol şansı yanımızda değildi.Gelecek maçlar için Galatasaray'ın umut verdiğini söyleyebiliriz.Şu an kağıt üzerinde grubun en zor maçını geçen Galatasaray'ın önü açık gibi duruyor bence.Tabi ön yargılı olmak çok iyi değil düşüncelerim pozitif yönde olsa bile.Takımı rehavete sokmamak ve erken havaya girmemek lazım.Ama grup kuralarının çekildiği gün yazdığım yazıda da belirttiğim gibi Galatasaray'ın kadro kalitesi ve bildiğimiz oyun stratejisi oynayacakları tüm takımları alt edebilecek güçte.Gruptaki diğer maçta Cluj, Braga'yı deplasmanda 2-0 yenince hesaplar biraz karıştı aslında.Temsilcimiz bir sonraki maçını içeride Portekiz temsilcisi Braga'yla oynayacak.Braga kendi hesabında olmayan bir mağlubiyet aldı ve İstanbul'a mutlak galibiyet parolasıyla gelecektir.Şahsi düşüncem Braga ve Cluj'le peş peşe kendi sahasında oynayan temsilcimiz için fikstürü lehine çevirmek kendi elinde.2.hafta Galatasaray Braga'yı yenerse bence Portekiz temsilcisini devre dışı bırakmış olur.Çünkü Braga Galatasaray'dan sonra iki kez üst üste United ile oynayacak.Eğer temsilcimiz Braga'yı mağlup ederse Cluj'le oynayacağı iki maç sonunda bir üst turun kapılarını aralayabilir.Sonuç olarak bu mağlubiyet Galatasaray'a hiç bir şey kaybettirmedi tam aksine bazı dersler çıkarmasını sağlamıştır ve çok güzel bir deneyim olmuştur.

Gelelim Avrupa Ligi'ndeki temsilcimiz Fenerbahçe'ye.Sarı-Lacivertliler maça hızlı başladı ve ilk yarıyı 1-0 önde kapattı.İkinci yarıya durgun başlayan temsilcimiz taraftarının desteğiyle ayağa kalkıp, efsane kaptanı Alex'in kafasından 2. golü buldu.Bundan sonra Marsilya baskısı dahada arttı.80. dakikaya girdiğimizde ise artık maç bitti demişti herkes.Fakat 83'te Valbuena'nın golüyle 2-1'i bulan Fransız temsilcisi 90+3'te de Ayew'in kafasından beraberliği yakalayınca Kadıköy sessizliğe büründü.Çok iyi bir oyun ortaya koyduğunu söyleyemesek bile gerekeni yaptığını söyleyebiliriz Fenerbahçe'nin.Ev sahibi takımın 2-0'dan son 10 dakikada maçı vermesi her zaman yaşanacak bir hadise değildir.Oyunu tutmak için yapılan hamleler tam tersine rakibin baskısının dahada artmasına neden olunca skor böyle şekillendi.Fenerbahçe sahadan galibiyetle ayrılsaydı eğer çok büyük bir avantaj yakalayacaktı.Çünkü grubun diğer maçında Möchengladbach deplasmanında Limassol ile 0-0 berabere kalmıştı.Şu an grupta 4 takımda aynı puanda.Halen kendi şansını elinde bulunduran Sarı-Lacivertliler 2.haftada Mönchengladbach deplasmanına gidecek.Önemli bir avantajı kaybeden temsilcimiz Fenerbahçe'de bu maçtan gereken dersi çıkaracaktır.Bence Fenerbahçe Almanya'dan 1 puanla dönüp iki Limassol maçını kazandığı zaman gruptaki iddiasını tekrar ortaya koyacaktır.Bunu yapabilecek güçte bir oyuncu grubuna sahip olduğunu hepimiz biliyoruz Fenerbahçe'nin ve bunu başarabileceklerine de inanıyoruz.

Baktığımız zaman Avrupa'da bizi temsil eden iki takımımızın kadro kalitesi olarak ligimizdeki diğer takımlardan önde olduğu yadsınamaz bir gerçek.Yani Türkiye'nin şu an için en iyi iki takımı konumundaki Galatasaray ve Fenerbahçe'nin performansı diğer takımlarımızı da harekete geçirecektir.Ülke puanına ihtiyacımız olan dönemlerden birindeyiz.Umarım iki temsilcimizde Avrupa'da başarılı bir grafik çizip bizim göğsümüz kabartacaktır.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Şampiyonlar Ligi öncesi notlar


1955 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası adıyla Avrupa'nın dev kulüplerinin mücadele ettiği ve 1992 yılında adı Şampiyonlar Ligi olarak değişen turnuvanın 2012-2013 sezonu yarın oynanacak grup mücadeleleriyle başlayacak.1955 yılından bu yana devam eden ve Avrupa'nın en prestijli turnuvası konumunda olan Şampiyonlar Ligi'nde geride bıraktığımız 57 yıldan kısa kısa notlarla bu dev ligin heyecanını biraz daha arttıralım.

Kupayı en çok kazanan takım 9 kez ile İspanyol devi Real Madrid olurken Şampiyonlar Ligi kupasını müzesine götüren ülkeler arasında yine İspanyollar 13 kezle ipi göğüslüyor.Bu 13 kupanın 9'u Real Madrid'e geri kalan 4'ü ise Katalan ekibi Barcelona'ya ait.En fazla takımla kupayı kazanan ülkeyse İngiltere.Tam 5 ayrı takımla kupayı kazanan İngilizler aynı zamanda İspanya'nın ardından kupayı 12 kezle kupayı en çok kazanan ülke.İtalyanlar da 12 kez kazanmış bu dev kupayı 3 farklı takımla.1955-56 sezonunda ilk kupayı kazanan takım Real Madrid olurken, son Şampiyonlar Ligi kupasını müzesine götüren takım Chelsea olmuştu.Kupayı finalde kaybedip boynu bükük eve dönenler listesindeyse 3 takım 5 kezle dikkat çekiyor: Benfica,Juventus ve Bayern Münih.Geçtiğimiz 3 sezonda 2 final oynamasına rağmen kupaya uzanamayan Bayern Münih son yılların ve Şampiyonlar Ligi'nin en şanssız takımları arasında gözüküyor.Devler Ligi'nin notları ve istatistiklerine bir göz attığımız zaman Real Madrid'in diğer ekiplerden hep bir adım önde olduğunu görüyoruz.

İlginç bir bilgiyle notları bitiriyorum.Şampiyonlar Ligi tarihinde atılmış en hızlı gol bir Hollandalı tarafından Roy Makaay tarafından 2006-2007 sezonunda atılmıştır.Son 16 karşılaşmasında Bayern formasıyla Real Madrid'e 10 saniye 12 salisede attığı gol Devler Ligi tarihinde atılmış en hızlı gol olarak tarihe geçmiştir.

13 Eylül 2012 Perşembe

"Taçsız Kral" Metin Oktay


Baba Hakkı,Lefter ve Metin Oktay.Türk futbolunun asla unutulmayacak ve her geçen gün değerine değer katmaya devam eden isimlerdir.Yaklaşık 21 yıl önce bugün Boğaziçi Köprüsü çıkışında geçirdiği trafik kazasında hayata gözlerini yuman Galatasaray'ın efsanevi futbolcusu, ölümünün ardından 21 yıl geçse bile her geçen gün başta Sarı-Kırmızılı taraftarlar olmak üzere tüm futbolseverlerin kalbindeki tahtını sağlamlaştırdı.1954-55 sezonunda İzmirspor formasıyla profesyonel kariyerine start veren Oktay, 18 maçta 17 golle Galatasaray'ın dikkatini çekti ve Sarı-Kırmızılı renklere kendini 5 yıllığına bağlayan imzayı atarken aynı zamanda "Taçsız Kral"a bu sözleşme karşılığında taksi plakalı bir Chevrolet otomobil verildi.Galatasaray macerası böyle başladı ve 1961-62(1 sezon Palermo'da oynadı) sezonu dışında kariyerinin tamamını Sarı-Kırmızılı formayla geçirdi Metin Oktay.Attığı goller ve efendiliğiyle tüm taraftarlar tarafından saygı gören Oktay, 6 kez Süper Lig'de gol kralı oldu.Rakamlar onların büyüklüğünü anlatmaya yetmez bence.Kulaktan kulağa büyüklerimizden duyduğumuz çok önemli bir futbol ikonu.13 Eylül 1991 günü hayata veda eden Metin Oktay, Türk futbolunun "Taçsız Kral"ı olarak tarih sayfalarına geçti.

7 Eylül 2012 Cuma

Hedef 2014


2012 Avrupa Şampiyonası'nı kaçırmamızın ardından A Milli Takımımızın teknik direktörlük görevine getirilen Abdullah Avcı ile ilk resmi maçımıza bu akşam Avrupa futbolunun önemli ekiplerinden Hollanda'ya karşı oynayacağız.Avcı yönetiminde oynadığımız 7 özel maçta 4 galibiyet ve 3 mağlubiyet alırken, henüz berabere kaldığımız karşılaşma yok.İstatistikler her şey değildir tabi ama bu verilerden bir sonuç çıkarmak gerekirse Abdullah hocanın Milli takımı ya hep ya hiç demek istiyor bence.Risk alıp sonucu değiştirmek istiyorlar.

4-3-3 sistemi için oldukça elverişli bir havuza sahip olmamıza rağmen bu formasyonda başarısız olmamızın nedeni takımımızın karakter özelliğinin olmaması.Milli takım hakkında daha önce yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi bizim takımımızın bir oyun kimliği yoktu Hiddink döneminde.Abdullah Avcı'nın takımımıza o eski cesur ve mücadeleci yapısını tekrar geri kazandıracağına emindim.Şu gidişatta ise gözüken başarılı bir yol izleniyor bence.Risk almadan kazanamazsanız.Korkak oynayarak ve taşın altına elinizi koymadan mücadele etmeden inanmadan başaramazsınız.Benim gözümde milli takım bizi yansıtmalı.Bizim heyecanı doruklarda yaşayan ve adrenalini seven bir milletiz.Hiddink'in gitmeden önce oynadığı son maçlarda oyuncuların içindeki isteği ve heyecanı tamamen yok ettiğini düşünüyorum.Yani hakemin tartışmalı kararlarında bile ona itiraz etmeyen bir milli takımımız vardı.Biz bunlara gelemeyiz.Belki çok duygusal yaklaşıyor olabilirim ama en son başarılı olduğumuz 2008'e gidecek olursak çok etkileyici bir futbol oynadığımız söylenemez.Ancak inanarak ve mücadele ederek, pes etmeyerek yarı finale kadar yükseldik hatta finali bile görebilirdik.

Bu akşam büyük ihtimalle Abdullah Avcı'nın genelde hazırlık maçlarında oynattığı 4-2-3-1 sistemiyle sahaya dizileceğiz.Fakat dün katıldığı bir televizyon programında 4-2-3-1 dizilişinin savunma ve hücum organizasyonlarına göre değişiklik gösterebileceğini söyledi hoca.Sonuç olarak son sözü sahada oyuncularımız söyleyecek.Umarım hepimizi mutlu edecek bir sonuçla ülkemize döner A Milli Takımımız.Biz her zaman inanıyoruz ama karşılığında onlarında mücadele etmesini istiyoruz.Kaybedelim ama çalıştık, yapmaya çalıştık deyip kaybedelim.

Not: Bunun yeri burası değil ama 25 şehidimize, Ediz'e ve milli motosikletçimiz Kemal Merkit'e Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyorum.