22 Mayıs 2012 Salı

Keşke gidebilseydik...


Son iki büyük turnuva: 2010 Dünya Kupası ve 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası.2008'de yaşadığımız peri masalının ardından yaşanan başarısızlıklar bizde ki istikrarsızlığı somut bir şekilde göz önüne seriyordu.2010 Dünya Kupası elemelerin'nde "Bosna mı? Biz onları havada karada götürürüz" Bosna-Hersek'in altında kaldık ve Dünya Kupası rüyasına veda ettik.2012'de tam olarak nasıl bir futbol oynadığımız belli olmadan ki bence kesinlikle şansa 2. olduk ve Hırvatistan'la play-offlarda karşılaştık.İşte bu oyunla gidebileceğimiz en iyi yer play-offlardı.Hırvatistan'la oynadığımız ilk karşılaşmadı sadece maçı değil, ruhumuzu ve birlik olma duygumuzu da kaybettik.

İşte bu kaybolan ruhumuzu bulmak için ilk yapılan değişiklik teknik adam revizyonuydu.Bence federasyonun son zamanlarda aldığı en iyi karardı bu.Milli takım bizi yansıtmalı, milli takım hocası bizi yansıtmalı.Bu parayla satın alınacak bir şey kesinlikle değil.Bu nedenle Abdullah Avcı'nın sonuna kadar arkasındayız.Zaten ona güvenmekten başka bir şansımız yok.Abdullah hocaya güvenip ona sonuna kadar destek vermeliyiz.Çünkü şu an birlik olma zamanı.

Türk milli takımının oyun kimliği, bir karakteri var mıdır?Vardı.Ancak bu oyun kimliğini maalesef değiştirmeye çalışan Hiddink, başarısız oldu.Bu yüzden şu an karakterimizi kaybetmiş görünüyoruz.Fakat Abdullah hocayla bu kimliği ve karakteri geri kazanabileceğimizi düşünüyorum.Bizim oyun karakterimiz herkesin tüm halkımızında bildiği gibi ruhumuzla, mücadeleci yapımızla, pes etmeden oynadığımız oyundu.Bu oyun göze hoş geliyor mu?Hayır.Ama işe yarıyordu.Ayrıca kaybolan milli takım ruhunu geri getirmek çok kolay olmayacaktır.Özellikle de bulunduğumuz zor durumda.Çünkü şu an tek yumruk olmak, bir birlik oluşturmak zor gibi duruyor.Ama imkansız değil, zamanla olacaktır diye umuyorum.Abdullah hocanın dün yaptığı basın toplantısında da bu konuyu dile getirdiğini ve farkında olduğunu bilmek güzel.

8 Haziran'da Euro 2012'nin başlama vuruşuyla hepimiz "Keşke gidebilseydik.." diyeceğiz.Hem de Türk futbolunun bulunduğu bu zor durumda birleştirici bir güç olurdu kuşkusuz.Ama olmadı.Artık yeni bir sayfa açılıyor.En azından Hiddink'e gösterdiğimiz hoşgörü kadar sabretmeliyiz Abdullah hocaya.Sonuçta bu oyuncular ve hoca bizi temsil ediyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Hazard'ın aklı karıştı


Avrupa'da liglerin son bulmasıyla başlayan transfer dönemini şüphesiz biz futbolseverler içinde takip etmesi ayrı bir keyif oluyor.Premier Lig'de bu sezon ipi göğüsleyen ve son birkaç yılda transfer döneminin en aktif takımlarından biri olan City'de ilk hedef Lille'in Belçikalı yıldızı Eden Hazard'dı.City'nin ardından ezeli rakipleri United'da Belçikalı yıldıza talip olduğunu açıklamıştı.Sezon sonunda Eden Hazard'ın bu iki takımdan birine gitmesi muhtemelken araya başka bir İngiliz ekibi Chelsea girdi.Eden Hazard'ın bu 3 kulüp arasında henüz paylaşılamadığını görüyoruz.Fakat son seçim yine oyuncunun olacaktır.Nitekim Hazard'ın kafası çok karışmış gözüküyor.Tek bir nihayet var o da gelecek sezon 21 yaşındaki yıldız oyuncuyu Premier Lig'de izleyeceğimiz.

20 Mayıs 2012 Pazar

Avrupa'nın en büyüğü Chelsea


Kulüp bazında Avrupa'nın hatta dünyanın en prestijli şampiyonası olan Şampiyonlar Ligi'nde dün akşam final karşılaşması oynandı.Yarı final aşamasında Real Madrid'i saf dışı bırakarak, ev sahibi olarak finale çıkan Bayern'de tabi ki hedef kendi sahasında kupayı kaldırmaktı.Diğer tarafta ise Villas-Boas'ın gitmesi ve Di Matteo'nun başa gelmesiyle şahlanan Chelsea, yarı finalde Barça'yı devirmişti.Allianz Arena'yı dolduran binlerce kişi bu dev maçın sonunda kupayı kimin kaldıracağını merak ediyordu.

Maça ev sahibi Bayern hızlı başladı ve rakibini kendi yarı alanından çıkarmadı ilk dakikalarda.Fakat, Chelsea bu duruma hazırlıklıydı.Barça maçında olduğu gibi yine kalenin önüne otobüsü park etmişlerdi.Özellikle kanat organizasyonlarıyla sonuca gitmeye çalışan Almanlar, baskılı ve üstün oyununa rağmen bir türlü golü bulamadı.Maçta 80 dakika boyunca tek hakimi olan Bayern, 83'te Schweinsteiger'in ceza sahası ön çizgisinden altı pasa doğru yaptığı şık ortada topu kafayla ağlara gönderen Thomas Müller çok kritik bir dakikada takımını öne geçiriyordu.Artık sahadaki oyunla doğru orantılı bir skor vardı sahada.Herkes maçın bittiğini düşünüyordu.Çünkü hücumda hiç bir etkinlik gösteremeyen İngiliz ekibinin artık gole ihtiyacı vardı.

88. dakikada Chelsea adına ilk korneri kullanmak için topun başına geçen Mata, ön direğe çok şık kesiyor ve Drogba kuvvetli bir kafa vuruşuyla topu ağlara gönderiyor.Neuer'in müdahalesine rağmen top ağlara gidiyor.Bu dakikadan sonra moral, motivasyon olarak öne geçen Chelsea oluyordu.Normal süre 1-1 sonuçlandı ve uzatmalara geçildi.Uzatmalara daha hızlı başlayan Chelsea, 93. dakikada yıkılıyordu.Maçın Maviler adına adamı olan Drogba, ceza sahasında içinde Ribery'e arkadan yaptığı müdahale ile penaltı yaptırıyordu.Penaltı kararı tartışılabilir, hatta kesin tartışılır.Ancak topun başına geçen Arjen Robben, Bavyera ekibi adına topu ağlara gönderemiyordu, bu sezon Dortmund'a karşı oynadıkları şampiyonluk maçındaki gibi.


Uzatma dakikalarında her iki takımda kontrollü ve penaltılara razı olan bir oyun oynadı.Nitekim istedikleri oldu ve 2012 Şampiyonlar Ligi şampiyonu penaltılar sonucunda belirlendi.Neuer ve Cech.Bu iki isim Avrupa'nın en iyi kalecilerinden.Penaltılarda hep serinkanlı olanlar kazanır.Tabi ki Almanlar favoriydi.Lahm ilk penaltıyı gole çevirirken, Chelsea adına Mata, Neuer'i geçemiyordu.Sonrasında sırasıyla Gomez, David Luiz, Neuer ve  Lampard penaltıları gole çeviriyordu.Topun başına geçen Olic Bayern adına Cech'i geçemiyordu.Durum berabere oluyordu böylece.Chelsea için 4. penaltıyı gole çevirdi Ashley Cole.

Bavyera ekibi için topun başına geçen Bastian Schweinsteiger, penaltıyı gole çeviremiyor ve adeta yıkılıyordu.Almanlarda büyük hayal kırıklığı vardı.İngilizler adına şampiyonluk penaltısı için Drogba geçiyordu topun başına.Neuer'i ters köşeye yatıran Fildişili yıldız, tarihinde ilk kez Chelsea'ye Kupa 1'i getiriyordu.Böylece takımın sahibi Abramovich'de muradına eriyordu.Şampiyonlar Ligi için harcadığı teknik adamların haddi hesabı olmayan Abramovich'in kupayı Di Matteo ile kazanması da oldukça ironik bir durum olsa gerek.


Dün gece futbol adına yine ortaya çıkan gerçek şu olmuştur: Savunma oyunu yine,yeni ve yeniden hücum oyununu yenmişti.Atanı iyi , tutanı iyi bir takım profili çizdi Chelsea ve şampiyon oldu.Aynı zamanda, Avrupa'nın en prestijli kupasını Londra'ya getiren ilk takım oldu Maviler.

15 Mayıs 2012 Salı

Şampiyonlar serisi #2 : Manchester City


Dile kolay tam 44 yıl.Bir taraftar 44 yıl boyunca bir kupaya hasret kaldı.Üstüne üstlük ezeli rakibi bu dönemde ortalığı kasıp kavuran müthiş bir takım haline geldi.Takımın makus talihi 4 yıl önce değişti.2008 yılında kulübü satın alan Birleşik Arap Emirlikleri asıllı bir iş adamı bu takımın kaderini yeniden çizdi.4 yıldan bugünlere gelene kadar sorgulanan Manchester City'nin transfer politikası hepimize cevabı geçtiğimiz pazar günü verdi.City 44 yıllık şanssızlığını muhteşem bir geri dönüşle tamamladı ve İngiltere Premier Lig'de ipi göğüsleyen takım oldu.

Kısa vadede yapılan planlar ezeli rakiplerini geride bırakmak için yetersizdi.Bunu başarabilmek için tek bir hedef gözüküyordu: İngiltere Premier Lig şampiyonluğu.Ama hedef tam 44 yıl kadar uzakta gözüküyordu.Bu sene hedefi belirleyerek yola çıkan City'nin hesapları tutmuştu.Lige fırtına gibi başladılar.Tabi şehrin kırmızı tarafınında onlardan eksik kalır yanı yoktu.İki ezeli rakip sezon başında kozlarını Community Shield'de paylaşmış ve 2-0 öne geçmesine rağmen 3-2'lik skorla sahadan boynu bükük ayrılan şehrin mavi tarafı olmuştu.Ligde ise bunun intikamını çok acı bir şekilde alıyordu City.Ezeli rakibi United'ı deplasmanda 6-1 gibi sansasyonel bir skorla deviren Manchester City'de moraller tavan yapmıştı.Ancak ligde son dönemece doğru yaklaşırken alınan kötü sonuçlar şehrin mavi tarafının şampiyonluk özlemini 45 yıla çıkacağını gösteriyordu.

32.hafta sonunda United ile City arasındaki puan farkı 8'e yükselmişti.Ligin bitimine 6 hafta kala Manchester City için umutlar tükeniyordu.Ancak 33.haftada Wigan deplasmanından eli boş olarak dönen Kırmızı Şeytanlar, City'nin de kendi sahasında West Bromwich'i 4-0 mağlup etmesiyle puan farkının 5'e düşmesini sağlıyordu.34.haftada ise ManU sahasında Everton'la gol düellosu yaşanan maçta 4-4'lük sonuçla puan kaybı yaşıyordu.O hafta 3 puana inen fark Cityli taraftarları inanılmaz bir heyecana taşıyordu.Çünkü bitime 3 hafta kala ezeli rakiplerini kendi sahalarında ağırlayacak olan City'nin elinde müthiş bir şans vardı.Nitekim bu şansı geri çevirmeyen City, United'ı kitlediği ve sonuna kadar hakim oynadığı maçı Kompany'nin golüyle 1-0 kazanıyordu.Ligin bitimine 2 hafta kala liderlik koltuğuna oturan City için şampiyonluk artık daha yakındı.

Son 2 maçından ilkini deplasmanda sezonun flaş ekibi Newcastle United'la oynayan Manchester City, sahadan 2-0'lık galibiyetle ayrılıyor ve son hafta QPR'la  içeride şampiyonluk maçına çıkıyordu.Herkes bu maçı City'nin çok rahatlıkla kazanıp, 44 yıllık özleme son vermesini bekliyordu.Maçın ilk golü 38. dakikada Zabaleta'nın ayağından geliyordu.1-0'ın rahatlığıyla oynayan City, ikinci yarının hemen başında Lescott'un kademe hatasıyla topu ağlarında görüyordu.Sonrasında 54. dakikada Barton'ın atılmasıyla 10 kişi kalan QPR, 65. dakikada 2-1 öne geçiyordu.Etihad'da ölüm sessizliği hakimdi.İpler onların elindeydi, kalan sürede gole değil, gollere ihtiyaçları vardı.Bu işin psikolojik yanı oldukça büyüktü kuşkusuz.Fakat yıkılmayan City, skoru 2-2'ye getirmeyi geç olsa bile başarıyordu 90+1'de.2 dakika sonra ise 44 yıllık özlemi sona erdiren altın gol belki de City adına sezonun oyuncusu olan Agüero'dan geliyordu.Sonrasında ise malum.Etihad'dan çıkan taraftarlardan birisinin şu sözleri dikkat çekiyordu:" Daha önce hiç bu kadar yetişkin adamı bir arada ağlarken görmemiştim."


City'nin şampiyonluğunda paranın mı yoksa azmin payı mı daha büyük karar size kalmış.Ancak futbolda paranın satın alamayacağı o inanç duygusunu takıma ve taraftara kazandırmayı başarmışlar.Ayrıca çıkan ana fikirlerden birisi de "parayla saadet oluyormuş" olabilir.44 yıl sonra gelen şampiyonluğun gelişinin bu şekilde olması kaderin bir cilvesi olsa gerek.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Şampiyonlar serisi #1 : Galatasaray


2012 yılında Avrupa'nın önemli liglerinde ipi göğüsleyen takımlar için bir yazı dizisi yayınlamaya karar verdim.Şampiyonluğa giden yoldaki engeller ve tabi ki onların rakiplerini içeren bir inceleme olacak bu.İlk olarak çok uzaklara gitmedim ve kendi ülkemizin şampiyonuyla başlama kararı aldım.4 yıllık lig özlemine Cumartesi günü son veren Galatasaray'ın 18. şampiyonluğuyla başlayalım.

Daha önce yaptığım Galatasaray değerlendirmesinde de bunu söylemiştim.Geçen sezon çok çalkantılı bir dönem geçirmişti Sarı-Kırmızılılar.Önce yönetim ve başkan değişti.Sonrasında takımı şüphesiz her Galatasaraylının sonuna kadar destekleyeceği birine emanet etmek gerekiyordu.Bu isim Fatih Terim'den başkası değildi.Kulüp tarihinin belki de en önemli ve başarılı teknik adamı.Yapılan transferlerle takım yeniden oluşturuldu.En önemlisi de Galatasaraylıların sene başında söylediği "2000 ruhu" oluşturulmaya başlandı.Takımın ilk haftalarda tökezlemesi taraftarı hiç baskı altına almamıştı.Arena'da gelen Fenerbahçe galibiyetiyle ligin zirvesine oturan Galatasaray, liderliği kimseye kaptırmadan en yakın rakibine 9 puan fark atarak Süper Final'e geldi.Fakat istatistikler son yıllarda Galatasaray'ın derbi performanslarının çok parlak olmadığını gösteriyordu.

Aslına bakılırsa Galatasaray'ın Süper Final performansı da hiç iç açıcı değil.Onlar için en kötü senaryolardan birisi gerçekleşti hatta.Ancak Kadıköy'de alınan beraberlikle kupaya uzandı Galatasaray.Süper Final'de kendi sahasında 2 beraberlik, 1 mağlubiyet alan Sarı-Kırmızılılar deplasmanda ise 2 galibiyet, 1 beraberlikle ipi göğüsledi.Normal sezon performansıyla diğer takımlara fark attı Galatasaray.Takım şampiyonluğa ulaşırken en büyük pay sahibi ise Selçuk İnan'dı.Serbest vuruşlarının bu sezon inanılmaz geliştiren Selçuk, uzun süre sonra Galatasaray'ın duran toplarda etkinliğini arttıran isim oldu.

Galatasaray'ın şampiyonluk yarışındaki Fenerbahçe için söylenecek çok şey yok bence.Şampiyonluğun kaybedilmesine gerekli sebep oldukça fazla.Sarı-Lacivertli taraftarlar tabi ki şampiyonluğu istiyordu ama bu takımın mücadelesi ve cesareti onları gururlandırmaya yetti bence.Henüz önlerinde bir kupa finali var ve bu kupayı 30 yıldır alamıyorlar.Belki de bu kara sezonda onlar için makus talihin kırılma sezonu olabilir.Her şeye rağmen buraya kadar savaşmakta büyük başarıydı.Fenerbahçe'yi de kutlamak lazım mücadelesinden dolayı.

Maç sonu yaşanan olaylara da değinmek gerekir diye düşünüyorum.Gerçekten çok üzücü olaylar.Kendimizi bir futbol ülkesi olarak tanıtıyoruz ancak bir futbol ülkesinde bu türde olayların olması futbolu çok derinden etkilemekte.Ama şunu belirtmeliyim ki olayların büyümesinde başrol bence kesinlikle polisin.Bu nedenle geceye futbol değil, biber gazları damgasını vurdu.

Son olarak şampiyon olmak için her türlü mücadeleyi gösteren ve bunu başaran Galatasaray camiasını kutluyorum.Tebrikler Galatasaray !

4 Mayıs 2012 Cuma

İki gün

Geçtiğimiz iki günde(çarşamba-perşembe), iki derbi karşılaşması izledik.Bu iki maç futbolun sürprizlerle dolu bir oyun olduğunu bir kez daha kanıtladı bizlere.Futbolun bu kadar yaygınlaşmasında ve global bir hal almasında etkili olan en önemli özelliklerinden birisidir bu sürprizler.Futbolun bilinmezliğini matematikle açıklayamazsınız.Bu nedenle bu oyunu seviyoruz.

İlk maçı oynayan Galatasaray takımı, kazanırsa ertesi gün sahaya çıkacak rakibi üstünde büyük bir baskı oluşturacaktı.Burada maçların aynı saatte oynanması gerekirdi fakat bu Türk futbolu biliyorsunuz.Neyse ki bu haftadan itibaren geride kalan 2 hafta aynı anda oynanacak.Her neyse sahaya 3 puan için çıkan lider Galatasaray, o alışık olduğumuz baskılı oyununu sahaya yansıtamadı.Bunda rehavetin etkisi olabilir.Sonuçta aynı Trabzonspor'u çok değil, yaklaşık 3 gün önce ezici bir oyunla 4-2 mağlup etmişsiniz.Ancak savunmada müthiş bir direnç gösteren Karadeniz ekibi, Sarı-Kırmızılılara gol şansı tanımadı ve maç 0-0 sona erdi.Çarşamba gecesi 22.00'de liderliği kaybetme korkusu sarmıştı Galatasaray'ı.Fenerbahçeli oyuncuları ise rahatlık ve rehavet.Liderin puan kaybı onlara hem lider olma hem de şampiyonluk yolunda puan kaybı yaşama şansı tanımıştı.Ayrıca Galatasaray'ın Süper Final'de oynadığı 2 maçta rakiplerine 5 puan kaptırması ilginç bir istatistik.

Perşembe gecesi, yani dün gece, saat 20:00'de Beşiktaş'ın cezası dolayısıyla sadece bayan ve çocukların izlediği derbi başladı.Oyunun görüntüsü şuydu; rahat ve sakin Fenerbahçe, aynı şekilde Beşiktaş.İlk yarı Fenerbahçe'nin hakimiyeti ile geçti, bitti derken artık klasikleşen bir Beşiktaş arka direk operasyonu geldi Portekizlilerden.Bu golü normal sezonun ilk yarısında oynanan Fenerbahçe derbisinde de ters kanattan atmışlardı Quaresma-Almeida ikilisi.İlk yarıyı beklenmedik şekilde geride kapatan Sarı-Lacivertliler, ikinci yarısında da etkili olamadığı maçı kaybederek liderlik şansını elinin tersiyle itiyordu.Çarşamba gecesi saat 22:00'de liderlik hesapları yapan Fenerbahçe, Perşembe 22:00'de puan farkının 1 puanda olsa açılmasıyla şaşırıyordu.

Tüm bunlara futbolun bilinmezliği ve gizemi üzerine geçirdiğimiz iki günün bir özetiydi.Ancak iki takım içinde henüz hiç bir şey bitmiş değil.İki takımda halen kendi göbeğini kesecek durumda.İki maçını kazanan şampiyon olur.Hani bir rivayet vardır; Fenerbahçe ile Galatasaray şampiyonluk yarışındayken, biri tökezlerse diğeri de takılırmış.Bu nedenle ben şampiyonluk düğümü son hafta Kadıköy'de çözülür diyorum.Futbol öyle bir oyundur ki iki günde size her türlü sürprizi yaşatabilir.