31 Ekim 2012 Çarşamba

Reading 5-Arsenal 7

İngiltere Lig Kupası 4. tur maçında Reading ve Arsenal gibi iki Premier Lig ekibini karşı karşıya getiren maç yeşil sahalarda ender görülen bir karşılaşmaya sahne oldu.Kuşkusuz iki tarafında beklemediği bir gol düellosuna sahne olan karşılaşmanın ilk yarısını ev sahibi takım olan Reading 4-1 önde kapadı.Sosyal medya üzerinde Arsenal ile yapılan alay edici yorumlar maç sonunda bunu tebriklere ve şaşkınlığa bıraktı.89.dakikaya girilirken skor 4-2'ydi.89'da 4-3'ü 90+'da da 4-4'ü yakalayan Arsenal, maçı uzatmaya taşımayı başarıyordu.Uzatmada ise öne geçmeyi başaran Londra ekibi, sonrasında rakibinin 5-5'i yakalamasına rağmen 119'da 6-5 ve 120+'da 7-5'i buluyordu.Tarihi bir geri dönüşe imza atmıştı Arsenal.Tüm futbolseverlerin oynandığı sırada dikkatini çekmeyi başaran maç kuşkusuz İngiliz futbol tarihinin de unutulmazları arasında yerini alacaktır.


Arsenal'de maçın yıldızı şüphesiz hat-trick yapan Walcott'du.Chamakh 2, Koscienly ve Giroud'da birer golle bu efsane maçta takımlarının galibiyete ulaşmasında rol oynuyordu.Reading'in 5 golünün de farklı isimlerden geldiğini görüyoruz.Roberts,Koscienly(kendi kalesine),Leigertwood,Hunt ve Pogrebnyak'da Reading'in gollerini kaydettiler.Reading'in savunmasında genel anlamda bir sıkıntı olduğu biliniyordu.Premier Lig'de bir çok öne geçen fakat farkı koruyamayan Reading'in savunmasına acilen bir çözüm bulması gerekiyor.Belki de bu sorunu kondisyona da bağlayabiliriz.Arsenal ise bu efsane geri dönüşle büyük moral bulmuş olacaktır.Ancak 5 gol yediklerini de gözden kaçırmamak gerekiyor.Şunu söyleyebilirim; Arsenal'in yediği gollerde yapılan hatalar tamamen kaleci ve defans oyuncularının deneyimsiz olmasından kaynaklanıyor.Genç oyuncuları keşfi ve onlara sahip çıkması bakımından dünya futbolunda önemli teknik adamlardan biri olduğunu biliyoruz Wenger'in.Bu bakımdan Arsenal'in hücum alanındaki oyuncuların moral depoladığı bir maç oldu.

İki takımın bu unutulmaz maçtan sonra çıkacakları ilk karşılaşmaları merakla bekliyorum.İzleme fırsatı bulan ve stadyumdaki futbolseverler içinde unutulmaz maçların arasında yerini almıştır Reading-Arsenal.


22 Ekim 2012 Pazartesi

"Küçük Ronaldo": Ronaldinho

Brezilya dediğimizde aklımıza gelen ilk kavram futbol oluyordur şüphesiz.Ülkenin futbolcu konusunda çok zengin bir maden olduğu yadsınamaz bir gerçek.Tüm futbolseverlerin ortak kanısı şudur ki; o kıtadan çıkan ayakların doğuştan yetenekli olduğu.Bu tezin yanlış olduğu söylenemez bence de.Ancak bazen öne çıkan bir kaç oyuncu olabiliyor.Benim ve benim dönemimdeki her insanın futbola duyduğu tutkunun başlangıcı olarak gördüğüm 2002 Dünya Kupası'nda tanıdık onu.İngiltere'ye attığı muhteşem frikik golünü unutmak mümkün değil.Futbol tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir oyuncu Ronaldinho'yu mercek altına aldım.

21 Mart 1980'de Brezilya'nın Porto Alegre eyaletinde dünyaya gelen Ronaldo de Assis Moreira, her sambacı gibi çok küçük yaşta futbol topuyla çalıştı.7-8 yaşlarında babasının bir havuzda boğularak ölmesinden sonra 2 abisi ile birlikte futbol oynayarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.Ülkedeki her fakir çocuğun tek hayali futbolcu olmaktı.Ronaldinho'nun da hedefi buydu tabi.Ona Ronaldinho denmesinin sebebi ise küçüklüğünde hayranı olduğu sonrasında milli takımda da birlikte oynama şansı bulduğu idolü Ronaldo içindir.Ronaldinho, "küçük Ronaldo" anlamına gelmektedir.1997 yılında Gremio altyapısında futbol kariyeri start alan Ronaldinho, Brezilya'nın gelecek vaat eden genç futbolcuları arasında gösteriliyordu.Nitekim bunu söyleyenlerin yüzünü kara çıkarmayacaktı.Fransızların kancasına takılan Ronaldinho, sıkıntılı bir transfer sürecinden sonra 2001'de PSG'ye transfer oldu.Paris ekibinde teknik direktörle yaşadığı sıkıntılardan dolayı başarısız bir dönem geçiren Ronaldinho için 2002 Dünya Kupası'na gitmek zor duruyordu.Fakat dönemin Brezilya teknik direktörü Felipe Scolari, onu kadroya davet etti ve Brezilya'nın şampiyonluğunda önemli rol oynadı Ronaldinho.


2003'te PSG, Avrupa kupalarına katılamayınca Ronaldinho, sözleşmesinde bulunan maddenin üzerine satış listesine konuldu.O sıralar Barcelona'nın yeni başkanı olan Joan Laporta, Beckham'ı vaat edip başkanlığa seçilmişti.Ancak Beckham'ı ezeli rakipleri olan Real Madrid'e kaptırınca, gözlerini Ronaldinho'ya çeviren Katalanlar, Brezilyalı yıldızı renklerine bağladı.Brezilyalıların Avrupa futbolunda zorlandığına bir kanıt olarak gözüken PSG kariyerine süngeri çekmiş Ronaldinho vardı Barcelona formasıyla.İlk sezonunda çok istekli ve göz kamaştıran bir futbol sergilese bile takımını şampiyonluğa ulaştıramayan Ronaldinho, ikinci sezonda Barça'yla La Liga şampiyonluğuna ulaşmayı başarıyordu.2005-2006 sezonunda ise hayalini kurduğu Şampiyonlar Ligi kupasını kazanan Ronaldinho, kariyerinin zirve noktasını bu dönemde yaşamıştır.Ronaldinho, 2006'da Altın Top ödülüne layık görüldü.2003'ten 2008'e Barça'da 145 maçta 70 gole imza atmıştı sambacı.2008'de zamanın Barcelona teknik direktörü Frank Rijkaard ile sorunlar yaşayan Ronaldinho, kulüpten boynu bükük bir şekilde ayrılıyordu.City'nin astronomik tekliflerini reddedip İtalyan devi Milan'a imza atıyordu yıldız oyuncu.


Ronaldinho, Milan formasıyla ilk golünü Milano derbisinde Inter'e karşı atmıştı.İtalyan ekibinde istikrarlı bir performans sergileyemeyen Ronaldinho,2011'de ülkesinin yolunu tutuyordu.1 sezonluk Flamengo macerasının ardından şu an halen profesyonel kariyerine aktif olarak devam ettiği Atletico Mineiro'ya transfer oluyordu.32 yaşındaki yıldızı 2014 Dünya Kupası'nda görmek isteyen tek futbolsever ben olamam.Futbol tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir sambacı olarak her zaman gönlümde ayrı bir yeri vardır Ronaldinho'nun.Attığı gollerle ve yaptığı fantastik çalımlarla hafızalarımıza kazınan bu adamın değerini bilmek gerekir bence.

18 Ekim 2012 Perşembe

Britanya'nın en kötü futbol takımı: FC Madron


55-0,22-0,11-0...Bu skorlar Britanya hatta belki de gezegenin en kötü takımı olan FC Madron'a ait.Bir futbol takımı düşünün, 55-0 kaybetmesine rağmen umudunu hiç bir zaman yitirmemiş.Hani derler ya, her maça galibiyet parolasıyla çıkıyoruz diye.Madron ise her maça beraberlik parolasıyla çıkıyor.Mantıklı olduklarında kazanamayacaklarını biliyorlar.Fakat futbol bir mantık oyunu değil, bazen ne kadar iyi olursanız olun kazanamazsınız.Bazen gerçekten isteyenler ve inananlar kazanır.Videonun başında konuşan adam FC Madron'un başkanı ve kısaca her şeyi.Başkan diyor ki:"55-0'dan sonra dalga geçtiler,en kötü takımsınız dediler.Bunları hiç umursamıyoruz ve inanıyorum ki ilk galibiyetimizi aldığımız gün bu makus talihimizi yeneceğiz."

8 Ekim 2012 Pazartesi

Futbolun gerçek kahramanları: FC Start

Futbol bazen sadece futbol değildir bazen bir isyan bir diriliş yoludur.İşte bunun göstergesi olan ve bu oyunu kutsal kılan bir hikaye.Futbolun gerçek kahramanları olarak nitelendirebileceğimiz 11 cesur yürekli adam.Futbolun bir oyundan çok daha fazlası olduğu bir hikaye.

1930'lu yıllarda Sovyetler Birliği'nde günden güne popüler bir hal almıştı futbol.O zamanın lig şampiyonluklarını üst üste kazanan Ukrayna ekibi Dinamo Kiev oluyordu.Ancak 1941 yılında Alman güçlerinin Sovyetler Birliği'ne girmesiyle o sezon yarım kalmıştı.İşsiz kalan 8 Dinamo Kiev'li futbolcu, futbol hastası bir fırıncının sahibi olduğu fırında çalışmaya başlamışlardı.1942 yılının bahar aylarında elinde bulunan futbolcularla işgal güçlerine karşı bir futbol takımı kurma fikri onların hayatlarını değiştirecekti.Bu düşünceyi gerçekleştirdi ve takımın adı fırınında ismi olan FC Start oldu.8 Dinamo Kiev'li futbolcunun yanına 3 tane de Lokomotiv Kiev'li futbolcu ekleyen takım 11 kişiyle maçlara başladı.İlk maçlarını 7 Haziran 1942 tarihinde yerel ligde Rukh takımına karşı oynayan Start maçı 7-2 kazanıyordu.Lokal ligde oynama kararı futbolcular için kolay olmamıştı.Start takımının kalecesi Kolya Trusevich'in Alman kuvvetlerine sözleri ise oldukça etkileyici: "Bizim silahımız yok, ama biz sahadaki galibiyetlerimiz ile dövüşeceğiz.Dinamo ve Lokomotiv takımlarının oyuncları bir renk için oynayacak o da bayrağımızın rengi için.Faşistler bilmelidir ki bu renkler yenilmezdir."


Sonrasında ise Macar,Romen ve Alman kuvvetlerini sırasıyla 6-2,11-0 ve 6-0'lık skorlarla mağlup eden Start'ın şanı Alman generallerin kulağına kadar gelmişti.Mücadeleden çekinmeyen Almanlar, o zamanın en iyi takımlarından Flakelf'i(şimdi ki Bayern Münih) fırıncıların karşısına rakip olarak çıkartır.6 Ağustos 1942'de fırıncılar Flakelf'i 5-1 yenerler.Bu duruma oldukça sinirlenen Alman general 3 gün sonra yine aynı stadyumda bir rövanş maçı olduğunu söyler.9 Ağustos 1942 tarihine geldiğimizdeyse maçtan önce Alman general Start soyunma odasına gelerek: "Bu maçın hakemi benim.İyi bir takım olduğunuzu biliyorum ama kuralları ihlal etmeyin ve maç başlamadan rakiplerinizi bizim gibi selamlayın." diyordu.Burada "bizim gibi" derken Nazi selamından bahsediyordu general.Yine muhteşem bir oyun oynayan Start takımı, ilk yarıyı hakemin Flakelf lehine verdiği kararlara rağmen 3-1 önde kapıyordu.Devre arasında Alman generaller Start soyunma odasına giderek oyuncuların yeteneklerinden çok etkilendiklerini ancak bu maçı kazanamayacaklarını eğer kazanırlarsa sonuçlarına katmaları gerektiğini söylerler.İkinci yarı başlar.İkinci yarıda durum 5-3 Start lehinedir.Bu sırada Start takımının Klimenko adlı defans oyuncusu topu savunmadan alır tüm rakip takım oyuncularını adeta ipe dizer hatta kaleciyi de geçer.Kale direkleriyle baş başa kalan Klimenko, meşin yuvarlığı ağlarla buluşturmak yerine Alman generallerin olduğu tribüne yollar.Bu hareketten sonra hakem henüz 90 dakika dolmamışken maçı bitirir.


Bundan sonra 16 Ağustos'ta Rukh'u 8-0 mağlup eden Start takımından o günden sonra haber alınamaz.Savaştan sonra ortaya çıkan belgelerde oyuncuların 1 yıl boyunca işkenceye maruz kaldıktan sonra kurşuna dizildikleri ortaya çıkar.Direniş öncülük eden bu cesur yürekli fırıncıların anısına maçların oynandığı Zenit Stadyumu'nun adı Start Stadyumu olarak değiştirilir.Aynı zamanda Start Stadyumu'na giderseniz direnişin başını çeken fırıncıların heykelini görebilirsiniz.Bu hikayenin filmleştirilmiş versiyonu "Escape to Victory"(Zafere Kaçış) adlı filmdir.Ancak filmin sonu gerçekle çok uyumlu değildir.Sonuç olarak futbol sadece futbol değildir.

7 Ekim 2012 Pazar

Futbol kültürü olmayan futbol ülkesi Türkiye


Türk insanının genel kanılarından birisidir bu "Futbol ülkesiyiz biz." lafı.Futbolu takip eden ve her hafta bir ton para verip maçları kaçırmayan bir toplum olduğumuz doğrudur.Fakat bunları yapmak bir futbol kültürüne sahip olduğumuzu göstermez.Ayrıca ülkemizde futboldan çıkarılan olaylar genelde negatif yönde olmakla birlikte toplumu karmaşaya doğru götürebilecek güçte bir araç olması da cabası.Tabi tüm futbol izleyicilerini kapsamıyor bu dediklerim.Futbol kültürü oluşturmak ve bu konuda geçmişimize sahip çıkmak için çabalayan insanlarda var tabi ki.Ancak ülkenin futbola genel bakışının bu yönde olmadığını düşünüyorum.Futbol kültürüne sahip olamadığımız için İngiltere,Almanya,İtalya,İspanya hatta Hollanda gibi ekol futbol ülkeleri arasına girmemiz zor.Futbolu ne zaman bir araç veya amaç olarak değil, bir oyun olarak göremeye başlarsak o zaman gerçek futbol kültürümüze erişmiş oluruz.Ülkemizde futbol kültürünü nasıl oluşturabiliriz peki?Aslında manevi açıdan bu konuda başarılıyız kısmen.Lefter,Metin Oktay ve Baba Hakkı gibi Türk futbolunun efsane isimlerini unutmamak ve onları gelecek nesillere aktarmak bir futbol kültürüdür.Bu efsane isimler kültürün temelini oluşturan insanlardır.Yani demek istediğim maddi ve maneviyat açısından önemi olan değerlerin kuşaklar arası iletişimi sayesinde bir kültür oluşur.Bunu bazı konularda oldukça abartırken bazı konularda hiç üstünde durmamış olmamız tuhaf.Ama taraftar ve tribün kültürü olan bir milletiz yer yer taşkınlıklar oluşsa bile sonuçta bir kültürümüz var.Tamam futbol ülkesi olabiliriz ama futbol kültürü olmayan bir futbol ülkesiyiz.

2 Ekim 2012 Salı

Çubukludan bir Alex geçti


8 yıl önce Sarı-Lacivertli renklere kendini ilk defa bağlayan imzayı attığında belki onun bile aklından geçenler bu kadar büyük değildi.Fakat geçtiğimiz 8 yılda Fenerbahçe formasıyla ulaşılması zor başarılara ve rekorlara imza atan Alex, bir Fenerbahçe efsanesi olarak çubuklu formaya veda etti.Bu muhteşem adam Fenerbahçe formasıyla neler yaptı? Gelin geçtiğimiz 8 Alex'li yıla bir göz atalım.

2004 yılında Fenerbahçe formasını ilk defa sırtına geçiren kaptan Alex de Souza, daha geldiği ilk günden itibaren Sarı-Lacivertli taraftarların gönlünde taht kurmuştu.Geldiği ilk sezonda Fenerbahçe ligde ipi göğüslerken Alex, ligde 31 maçta 24 gol ve 16 asistle şampiyonluk yolunda büyük katkı yapmıştır.O yıl Süper Lig'in asist kralı olan sambacı sonraki sezonda 31 maçta 15 gol ve 24 asistle yine asist kralı olmuştu.Böylece Alex hem Süper Lig tarihinin en çok asist yapan oyuncusu hem de Süper Lig tarihinin iki kez üst üste asist kralı olan ilk ve tek oyuncusu oluyordu.2006-2007 sezonundaysa yani Fenerbahçe'nin 100. yılında 32 maçta 19 golle Fenerbahçe tarihinde gol kralı olan ilk yabancı futbolcu oluyordu sambacı.O sezon şampiyonluğa ulaşan takımın en önemli parçası olan Alex de Souza, bir sonraki sene kaptanlığa getiriliyordu.2007-2008 yılındaysa Fenerbahçe, Zico yönetiminde Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kadar yükselirken kaptan Alex, Şampiyonlar Ligi'nin asist kralı oluyordu.2008-2009 yılına geldiğimizdeyse kaptan Alex'e efsane 10 numaralı forma veriliyordu.O yıl hem Fenerbahçe hem de Alex için çok parlak geçmiyordu.Sonraki sezon Daum'un gelişiyle lig,kupa ve Avrupa'da toplam 43 maçta 21 gol ve 14 asistle yine takımı taşıyordu.Ancak son anda kaçan iki kupayla Sarı-Lacivertliler sezonu kupasız kapadı.2010-11 sezonundaysa Alex, Fenerbahçe'de belki de en verimli yılını geçirdi.33 maçta 28 gol ve 13 asistle hem gol hem asist kralı oluyordu sambacı.Bu sezon sonunda şampiyonluğunda gelmesiyle muhteşem bir yılı geride bırakıyordu kaptan Alex de Souza.Ayrıca yine 2010-11 sezonunda 100'ler kulübüne giren ilk yabancı olan Alex, aynı zamanda Bucaspor maçında Fenerbahçe tarihinin 3000. golüne imzasını atarak çubuklunun efsane futbolcuları arasına giriyordu.


Geçtiğimiz sezonuysa toplam 36 maçta 17 gol, 11 asistle ve Türkiye Kupası ile tamamlıyordu kaptan ve bu sezon sadece 10 maç oynadıktan sonra efsaneleşti çubuklu formaya veda ediyordu Alex.Böyle bir ayrılığı hak etmemişti bence.Sadece istatistik olarak bakmak yanlış olur Alex'e.Çünkü o sahadaki duruşuyla herkesten farklıydı.Taraftarın kalbinde de tıpkı sahada olduğu gibi her zaman farklı bir yerde duracaktır.Fenerbahçe kariyerini kısaca özetlemek gerekirse 344 maç, 172 gol ve 139 asist.Fenerbahçe formasıyla 3 lig,Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, 2 süper kupa, 1 Türkiye Kupası ve sayısız kişisel rekorlar,başarılara imza atan Alex de Souza, sizce "efsane" değil mi?

1 Ekim 2012 Pazartesi

Böyle ayrılık olmaz


Çok değil sadece 2 hafta önce taraftarlar tarafından heykeli dikilen ve yine taraftarlar tarafından "efsane" olarak nitelendirilen Alex de Souza, yine bugün kadro dışı bırakılan Fenerbahçe "efsanesi" Alex de Souza. Aykut Kocaman'ın kulübe geldiği ilk günden beri kendi sisteminde Alex'in olmadığını biliyoruz.İlk sezonda Alex, hocayı haksız çıkardı.Nitekim geçen sezonda öyle oldu.Fakat bu sezon başında yine patlak veren geleneksel Alex'i tartışma günleri hiç beklenmedik bir anda deplasmanda oynanacak Spartak Moskova maçından önce Alex'in yedek kalmasıyla birlikte iyice zirveye ulaştı.Sezon başından beri süre gelen bu süreçte Fenerbahçe kaptanı Alex de Souza'ya yapılanların tamamen saygısızlık olduğuna inanıyorum.

Alex'in attığı tweet olmasa bunlar olmazdı diyenler olabilir.Fitili Alex ateşledi diyenler olabilir.Aykut hocayı anlıyorum ama kendi takımının kaptanına 3 sezondur seni takımda düşünmüyorum diye yüklenmek çok doğru bir tavır değil.Azaltarak bitirme yöntemini kullanabilirdi Aykut hoca ve Fenerbahçe yönetimi.Ancak her zaman olduğu gibi takımın bulunduğu kötü dönemde yine faturayı bir kişiye kesip bütün suç üstüne yüklendi.Bu bahsettiğimiz kişinin ise Alex olması gerçekten kabul edilemez.Sadece bir tweet attı diye size kazandırdığı bu kadar güzel hatırayı bir kalemde silmek bu kadar kolay olamaz.Ben bir futbolsever olarak Alex'e yapılanın tüm Türk futbolunun sorunu olduğunu düşünüyorum.Örneğin; ülkemizde bir takım kötü gidiyorsa fatura hep bir kişiye kesilir, tüm suç ona yüklenir.

Fenerbahçe taraftarının gönlünde taht kurmuş, "efsane" olarak nitelendirilen ve halen takımının kaptanı konumunda bulunan Alex de Souza'yı bu kadar kolay silmek olmaz.Büyük ihtimalle Alex'i bir daha çubukluyla yeşil sahalarda göremeyeceğiz.Böyle bir vedayı hak edecek ne yaptı Alex?Tek merak ettiğim soru bu.