Blogu daha önce okuyanlar, blogu açma amacımı ve gelecek planlarımı az çok bilirler. Bilmeyenler için de kısaca açıklayayım: Spor medyasında bulunmak. Spor haberciliği denince akla gelen en önemli kanallardan birisi olan Ntv Spor'un genç ve başarılı muhabiri Onur Tuğrul ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Benim için çok özel ve faydalı bir buluşma oldu. Hayallerimi süsleyen Ntv Spor'u da ziyaret etme şansı da buldum. Umarım siz de okurken keyif alırsınız, iyi okumalar.
-Merhaba.
+Merhaba.
-İlk olarak geçmişinizle başlamak
istiyorum. Zaten bu konu hakkında internet ortamında pek fazla
bilgi yok. Hayatınızdan bahsederek başlayalım.
+1987 İstanbul
doğumluyum, Pendik'te doğdum, büyüdüm. Liseyi Maltepe Anadolu Lisesi'nde
okudum, sonrasında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdim. Doğuş
Yayın Grubu'ndaki 6.senemdeyim.
-NTV'ye giriş hikayenizi anlatır mısınız?
+Aynı üniversiteden bir arkadaşım var,
Berk Göl. O da şu an burada çalışıyor, hikayenin sonundan spoiler vereyim. O
spor hastası, NBA hastası hatta. O zaman öyleydi gerçi şimdi işi dolayısıyla
pek zamanı kalmıyor. Ben de kültür-sanat kısmına hevesliyim. Üniversitenin de
sondan bir önceki senesi. İşte sürekli olarak Murat Kosova ve Kaan Kural'ın
programı ne kadar güzel diye onlardan bahsediyor. Ben de Yekta Kopan, Okan
Bayülgen vs. NTV'de yaptığı kültür-sanat programlarından konuşuyorum. Oldukça
entelektüel seviyesi yüksek bir marka olarak gözüküyor bize NTV, ki gerçekten
öyle. Biz de dedik ki "Ya gidelim konuşalım, bizden iyisini mi
bulacaklar?". O da aynı şekilde gaza geldi, ben de gaza geldim.
Birbirimizi gaza getirdik. Dedik ki o zaman sabah 10'da buluşalım
Mecidiyeköy'de. O okuldan gelecekti, CV'leri çıkarttı. Siyah gömlek, kot
pantolon, tabi o zamanlar takım elbise kullanmıyoruz, öyle bir ihtiyacımız yok.
Neyse atladık, Maslak'taki eski NTV binasına gittik. Şirketin kapısından
girdik, turnikelerin oradan geçemedik tabi ki. Güvenlik "Nereye
gidiyorsunuz siz?" dedi, bizde insan kaynaklarıyla görüşmek istediğimizi söyledik.
"Randevunuz var mı?" dedi, tabi ki randevumuz yok, e o zaman
giremezsiniz dedi ve almadı bizi içeri. Bizde, abi görüşmemiz lazım işte böyle
bir durum var, diye olayı anlattık. Durun tamam ben bir insan kaynaklarını
arayayım dedi. Aradı, şu an müsait değillermiş, biraz bekleyin isterseniz
dediler. Biz zaten sırt çantalarımızla gelmişiz beklemeye hazır bir şekilde,
iyi dedik bekleyelim.
Aradan bir saat geçti, toplantıya
girdiler, bir saat daha geçti, yemeğe gittiler, yeniden toplantıya girdiler.
Bizi atlatıyorlar yani. Çünkü belki de başlarına sürekli böyle şeyler geliyor.
Biz sabah 11'den akşam 6'ya kadar bekledik neredeyse, mesai çıkışına kadar
bekledik. En sonunda dediler ki, tamam insan kaynaklarından birisiyle
görüştüreceğiz sizi. Ne istiyorsunuz diye sordular, biz de burada staj yapmak
istiyoruz dedik. Kaç kişiniz? İki kişiyiz. Sadece kendiniz için mi
istiyorsunuz? Evet. Tamam, size bir mail adresi vereceğiz, ama bu adresi
kimseye vermeyin. Tamam dedik ancak mail adresi çok genel duruyordu. Havuz
mailiydi. Yani bizi atlattılar.
Biz de oraya CV'mizi attık ama pek
umudumuz yok. Sonra farklı bir fikir düşünmeye başladık stajı almak için. 1-2
gün düşündük taşındık, dedik ki bir blog açalım ve buraya NTV bizi niye alsın,
biz NTV'yi neden tercih ediyoruz hakkında yazılar yazalım. Blogu açtık, birer
ikişer yazılar da yazdık. Blogun adı da ntvbizialsin.blogspot.com. O blog şu an
aktif olarak duruyor. O blogu da mail adresine gönderdik. Biz geçen gün kapının
önünde akşama kadar bekleyen çocuklarız, CV'mizi de atmıştık, böyle bir blog da
yazıyoruz, takip ederseniz seviniriz dedik. Takip etmişler, sağ olsunlar. 3 gün
sonra da maille çağırdılar bizi mülakat için. Ondan 1 hafta sonra da staj
görüşmesine gittik. 30 kişi kadar bir kalabalık vardı orada da. Beklerken insan
kaynaklarından birisi gelip, 30 kişinin içinde, Onur ve Berk kim dedi. Onlar
öyle deyince bizim öz güvenimiz de tavan yaptı zaten. Mülakat da çok güzel
geçti, 1 hafta sonrasında staja kabul edildik. Ben kültür-sanata, Berk'te
spora.
Biz staja kabul edildik ancak
stajlarımız başlamadan bize dediler ki tam 2 kişinin yapabileceği kurumsal
iletişimde bir pozisyon boşaldı, çalışmak ister misiniz? Staj değil, direkt iş
imkanı verdiler yani. Tabi ki kabul ederiz dedik biz de, öğrenciyiz zaten. Bu
şekilde NTV'ye girmiş olduk, 6 sene önceki hikaye bu.
-Gerçekten etkileyici bir hikaye.
Sonrasında Ntv Spor'a geçişiniz nasıl oldu?
+İlk olarak seyirci telefonlarına
bakıyorduk, izleyici maillerine cevap veriyorduk, hatta hala şu dizi başlıyor
mu diye mailler geliyor bana. (Gülüyoruz.) Bir sene bu işi yaptım, okuldan
ötürü akşam çalıştım. Mezun olduktan sonra gündüz çalışmaya başladım. Cnbc-e'de
kurumsal iletişimde çalıştım, bir süre sonra sen Ntv Spor'un kurumsal
iletişimini yaparsın dediler oraya geçtim. Orada işin tanımı sürekli değişti,
kurumsal iletişim, marka iletişim oldu, basınla iletişim oldu. En son
sponsorluklarla ilgileniyordum, mesela bir etkinlik oluyor, orada Ntv Spor
markasını görüyorsunuz ya, onlarla ben ilgileniyordum o zamanlar.
3 Temmuz döneminde işler o kadar
yoğundu ki muhabir yetmiyordu. Kurumsal iletişimde çalıştığım dönem ben de
birkaç muhabirlik deneyimi yaşadım. Misal Edgar Davids ve Luis Figo'yla
röportaj yaptım, Chelsea başkanı Bruce Buck'la röportaj yaptım. Böyle birkaç
işin ardından Ercan Taner'le birlikte okuma çalışmaları yapmaya başladık. Zaten
benimde haber seslendirme, dublaja hevesim vardı önceden. 1-2 kez beraber
çalıştık, ben okudum işte o da bana güzel tüyolar verdi. Bir kitap önerdi, onu
okudum, sonra tekrar çalıştık. Bir süre sonra Ercan Abi dedi ki sana bir radyo
programı yaptıralım. Ntv Spor Radyo vardı o zaman, bana bir proje bul getir, bu
programı yapalım dedi. Tamam dedim, sonra yine yakın arkadaşım olan Berk'le
görüştüm, dedim ki böyle bir proje var, seninle yapmak istiyorum bu işi.
Konuşmanın akşamında Berk'le buluştuk, bir proje metni hazırladık. Sosyal
medya-Spor Online gibi bir şeydi. Sosyal medya üzerinden aktif olan bir radyo
programı yaptık. Ercan Abi de beğendi, başladık. Yaklaşık 2-3 ay kadar sürdü
program. Sonra program devam etmedi, edemedi, çeşitli sebeplerden ötürü. Zaten
sonra radyo kapandı.
Bu arada benim kurumsal iletişimdeki
görevim hala devam ediyor. Bir sabah Fuat Abi(Akdağ) Spor Servisi yayınına
gidiyor, benim masamın yanından geçerken ben de, "Abi, iyi yayınlar!"
dedim, bir dakika gel dedi. Ne oldu abi dedim, seni haber masasına alıp muhabir
yapmayı düşünüyorum dedi. Şimdi tamamen farklı bir branş, ben iletişim,işletme
okudum o yüzden kurumsal iletişim bana çok yabancı değil. Fakat haber tarafı,
muhabirlik, o dönem ufak ufak yapmama rağmen alışkın olduğum bir şey değil. Sağ
olsunlar beğenmişler muhabirlik performansımı, böyle bir teklif sundular. Ben
de tamam dedim abi sana 1 saat içinde haber vereceğim. Teklifi kabul ettim,
böylece bu maceraya başlamış oldum. Yaklaşık 3 senedir muhabirlik yapıyorum,
iki senedir joker muhabirlik yapıyordum, bu senenin başından itibaren de
Fenerbahçe muhabirliği.
-Ciddi anlamda ilham verici bir
hikayeniz var. Bu arada Ntvspor.net'te birkaç yazınız var?
+Onlar hep muhabirlik dönemi sonrası
yazdığım yazılar.
-Spora hiç ilginiz yok muydu?
+Tabi ki vardı. İşte spor, müzik,
tiyatro, sinema bunlar esas ilgi alanlarım. Spora da her zaman çok ilgiliydim
ama yapmak istediğim iş öncelikli olarak sanat alanındaydı. Hala müzisyenlik
yapıyorum zaten. Yola çıkarken ilk hedefim kültür-sanattı fakat şu an işimi çok
seviyorum yani hiçbir şikayetim yok. Spor, özellikle de futbol gece gündüz
takip ettiğim bir alandı zaten her zaman.
-Daha önce hiç spor yaptınız mı?
+Normal futbol oynadım herkes gibi.
Lisede basketbol takımına sadece boyum uzun diye aldılar, rezalet bir
deneyimdi. Sonra zaten hemen çıktım, beni 2 ders boyunca pivot hareketlerine
çalıştırdılar. Abi bunları nasıl kullanacağız maçta dedim, kullanamadık zaten.
Ben de çıktım takımdan. İzlemeyi daha çok severim, futbol konusunda iyiydim
gerçi. Öyle diyorlardı en azından ama bir yere varmadı tabi.
-Bu soruyla beraber sizin mevcut
işiniz hakkında birkaç soru sormaya başlayacağım. Fenerbahçe muhabirliği,
sürekli takımla birlikte olmak, bu camiayla yatıp bu camiayla kalkıyorsunuz,
adeta bir taraftar gibi. Nasıl bir duygu bu?
+Takımda neler oluyor, kim ne zaman
sakatlanmıştı, kim ne zaman oynadı, onların hepsine hakim oluyorsun. Şimdi bana
deseler ki abi yayında bir boşluk var, çık yarım saat sadece Fenerbahçe'yi
anlat, çok rahat anlatırım. Çünkü sürekli takımla birliktesin, hayatının
odağında sürekli Fenerbahçe var. Özellikle derbilerden önce işte kim oynayacak
kim oynamayacak, Caner var mı Emenike var mı, gece rüyanda bile Caner'i
Emenike'yi görüyorsun.(Gülüyoruz.) Bir konuya hakim olmak, uzmanlaşmaya
çalışmak çok büyük avantaj. Joker muhabirliği yaparken o daha düzensiz bir
işti, çünkü ne zaman ne çıkacağı belli olmuyor. Şimdi en azından biliyorum ki
Fenerbahçe'nin maçı Pazar günü, ben 1 gün öncesinden deplasmana gideceğim ya da
sonraki hafta derbi var. O yüzden bu hafta çok fazla dışarı çıkmayayım, evde
oturayım, biraz daha çalışayım, şunları arayayım. Sürekli böyle bir plan
yapıyorsun ve bu işin izni yok. Özellikle takım muhabirliği yapıyorsan her gün
televizyonda haber olmak zorunda. Kulüp devam ettikçe, kanal devam ettikçe bu
haberler olmak zorunda ve bunu sen yapmak zorundasın. Başkasından değil, senden
bekliyorlar. Sabah bir haber yapacaksın, akşama bir haber yapacaksın, en
azından sakatların durumu ne onları yazacaksın; ki Fenerbahçe çok hareketli bir
camia.
-Evet, Fenerbahçe olması da en zoru
aslında.
+Fenerbahçe sanırım en zoru. Tüm
takımların muhabirliğini yaptım ve Fenerbahçe biraz daha kapalı bir camia. O
yüzden diğerlerine göre zorluk seviyesi biraz daha yüksek diyebilirim.
-Peki habere nasıl ulaşıyorsunuz?
Atıyorum kulübün iletişim sorumlusundan mı alıyorsunuz tüm haberleri? Başka
kaynaklarınız var mı?
+Çok basit haberlerde kulübün iletişim
sorumlusuyla iletişime geçiyorsun. İşte antrenman ne zaman ya da takım kaçta
deplasmana gidecek, oyuncunun sakatlığı ne durumda gibi bilgileri onlar
veriyorlar. Kulübün basın sorumlusundan tüm bunları öğrenebiliyoruz ama
transfer döneminde hiç öyle değil. Transfer döneminde herhangi bir haberi
kulüpten almaya imkan yok. Resmi olarak açıklanmadığı sürece tabi. Oyuncunun
menajerini bulman lazım, bazen babasını ya da takım arkadaşını buluyorsun,
onunla bu şekilde iletişime geçiyorsun. Yurt dışından bir kaynak bulmak ise
daha zor. Mesela bu yaz Dzeko mevzusunda Manchester City başkanına kadar aradım
yani, öyle söyleyeyim.(Gülüyoruz.) Sürekli bu tarz birilerini bulman gerek ve
özellikle Ntv Spor'da tamamen doğrulatmadan hiçbir haberi veremezsin. Hem
kurumun imajı açısından hem de kendi imajın açısından çok önemli. Çünkü, benim
gördüğüm kadarıyla, insanlar Ntv Spor haberi verdiyse doğrudur, vermediyse
henüz bitmemiş ya da hiç böyle bir şey yoktur diyorlar. Haberi tam doğrulatmak
için de birçok kaynağı arayıp teyit ettirmen lazım. O nedenle hiçbir zaman tek
bir kaynaktan hareketle bir şeyler yazamıyorsun.
-Ben de aktüel bir spor takipçisi
olarak bu konular hakkında en güvendiğim kaynağın Ntv Spor olduğunu
söylemeliyim. Başka bir kaynakta gördüğüm haberi sizde göremezsem görene kadar
bekliyorum.
+Dedikodu haberi de hemen veremiyorsun
çünkü Fenerbahçe'yle bir sürü oyuncunun ismi anılıyor. Onunla ilgili ciddi bir
bilgimiz yoksa onu yazmıyoruz, Fenerbahçe şununla ilgileniyor diye. Biz
yazıyorsak gerçekten ilgilenmişler demektir.
-O zaman Dzeko'yla ilgilendi mi
Fenerbahçe?
+Belli bir zaman kulüp araştırmış
fakat teklif yapmadan bu konu kapatılmış.
-Biraz Fenerbahçe'yle bağlantılı
olarak ülke futboluna gelelim istiyorum. Futbolumuzun geleceği parlak mı?
Futbolumuzu yönetenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
+Bence günlük değişiyor bu sorunun
cevabı. İşte 2000'lerde de çok farklı yönetilmiyordu futbolumuz ama o zaman çok
iyi jenerasyon yakalandı, Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası'nda başarılar,
UEFA Kupası ve Süper Kupa zaferleri. O zamanlarda da şimdikinden farklı
yönetildiğini düşünmüyorum. Biraz tesadüfi gidiyoruz ülke futbolu olarak, bu
işin sistematiğini biraz oturtabilirsek iyi yerlere gelebiliriz. Çünkü insan
kaynağımız özellikle bu işe hevesimiz çok iyi durumda. Ülke olarak sporu
seviyoruz, daha iyi günler bizi bekliyor bence. Karamsar değilim bu konuda.
Herkes biraz daha elini taşın altına koymaya çalışıyor diye düşünüyorum.
-Peki Fenerbahçe muhabiri olarak
takımın geleceğini nasıl görüyorsunuz? 4. yıldızın alınamaması durumunda neler
olabilir? Özellikle Galatasaray'a kaptırılması durumunda?
+Fenerbahçe 2 kez son dakikada
şampiyonluğu kaybetti, 4-5 gün konuştuk bitti. Ondan bir sonraki sezon yine
şampiyonluğa oynadı Fenerbahçe. O yüzden Fenerbahçe bu sezon şampiyonluğu
kaybedebilir, kazanabilir ama seneye yine biliyoruz ki şampiyonluğa oynayacak.
Tüm büyük takımlar gibi.
-Bu arada sizce 4. yıldızın önemi
nedir?
+Bence biraz sembolik, hatta bir
pazarlama aracı 4. yıldız. Tabi ki Fenerbahçe de Galatasaray da önce takmak
istiyorlar evet, oldukça ciddi bir yarış ama takamayan takım için dünyanın sonu
olmayacak. Önümüzdeki sezon Fenerbahçe, Avrupa'ya dönecek, o zaman takımın
seviyesi biraz daha yükselecek. Artık Fenerbahçe'yi her türlü daha güzel
günlerin beklediğini düşünüyorum çünkü kulüp tarihinin en zor dönemleri geride
kaldı. Daha iyiye gideceğinden eminim.
-Evet, Fenerbahçe hakkındaki soruları
tamamladık. Şimdi biraz mesleğiniz dışında günlük hayatınızdan bahsetmek
istiyorum. Mesela müziğe olan ilginizden başlayalım. Gitar çaldığınızı
biliyorum, sosyal medya hesabınızdan. Bu konuyu biraz açabilirsiniz.
+Sanatla her zaman ilgilendim,
ilkokuldan üniversiteye kadar tiyatroyla ilgilendim. Ortaokulda bir ara resme
merak sardım, kara kalem resim kursları aldım. Hatta tiyatroda biraz daha ileri
gitme düşüncem de vardı fakat o zaman müzik daha ağır bastı. Üniversiteden
itibaren müzik işine ağırlık verdim. Asit diye bir grubumuz var,
hareketlendirmeye çalışıyoruz. Beste grubu, dinleyebilirler internetten, kendi
şarkılarımızı yapıyoruz. Ben o grupta bas gitar çalıyorum. Sonra şirkette bizim
İsmail Şenol'un sesi çok güzeldir ve sahnesi de iyidir. Bir grup kurduk, yeni
bas gitara başlamış bir arkadaşımız vardı o zaman, o bas çalsın diye ben
elektro gitar dersi de almıştım, ben de onu çalmaya başladım. Bu arada evde 6
tane gitar var. Bas gitar, klasik gitar, elektro gitar, akustik hepsinden var.
Evde sürekli elimde gitar, bir yandan da telefonla birilerini arıyorum, haber
almaya çalışıyorum, öyle bir durumdayım.(Gülüyoruz.)
-Yoğun bir iş hayatınız var ancak hobileriniz
vardır mutlaka. Hobileriniz nelerdir?
+Olabildiğince konserleri takip etmeye
çalışıyorum, kurumsal iletişimdeyken daha rahat oluyordu çünkü bir düzenim
vardı. Şimdi gece Spor Gecesi'ne bağlantı oluyor, gündüz bağlantı oluyor,
sinemaya gitmek bile benim için çok zor. Bu yüzden filmleri daha çok evde
izlemeyi tercih ediyorum. Tiyatroya gitmek de çok zor, tiyatroya girmeden önce
kanalı mutlaka arıyorum, ben şimdi tiyatroya gireceğim, telefonumu sessize
alıyorum sadece titreşimi açık. Çok acil bir şey olursa arayın beni yoksa hani
son durum budur diye önceden haberi giriyorum. Tiyatro ya da sinemaya girmeden
tüm bu işleri halletmeye çalışıyorum ki sadece acil durumlarda harekete geçeyim
diye. Birkaç sefer de sinemadan çıkmışlığım vardır. Fakat en belirgin hobim
müzik. Hatta yaz iznimi Belçika'daki Rock Werchter Festivali'nde kullanmak
istiyorum. Uçak biletimi de aldım, inşallah hiçbir şeye denk gelmeyecek, tam
ligle kamp arasındaki takvimde gidebilirim diye umuyorum. Transferle ilgili bir
durum olursa tabi ki iş daha önemli, iptal de edebilirim. Bir risk aldım
bakalım.(Gülüyoruz.)
-Tabi sizin işinizde bir plan yapmak
her zaman risk.
+Mesela 2 gün sonra en yakın
arkadaşının doğum günü var, gidecek misin deseler, kesin cevap veremem.
-Çok enteresan, güzel bir hayat
aslında ama içinde bulunduğunuz düzensizlik de rahatsızlık verici. Her an her
şey olabilir.
+Evet, bir izin günüm yok mesela. İzin
gününde de haber yapmak zorundasın. Sadece o gün şirkete gelmiyorsun.
-İşinizden memnuniyetinizi dile getirmiştiniz,
peki şirkette iyi anlaştığınız kişiler var mı?
+İşte İsmail'le grubumuz vardı mesela,
İsmail'le aramız iyidir. Herkesle aram iyi aslında, şimdi birinin ismini versem
diğeriyle aran iyi değil mi gibi olacak. Aslında Ntv Spor aile gibidir, yeni
gelen birisi de o yapıya girmekte zorlanır, çabuk adapte olamaz. Girdiğinde
çıkması da zor, biraz mafya gibi.(Gülüyoruz.) Girmesi kolay çıkması zor.
Herkesin herkesle arası iyidir yani, biz muhabirler olarak buraya az uğruyoruz
ama az uğradığımız zaman da şirkette vakit geçiriyoruz. Muhabbet ediyoruz,
bazen yeni bir haber çıkartıyoruz, burada da oldukça zaman geçiriyorum.
Hakikaten bir aile gibiyiz diyebilirim.
-Tabi sizin diğer Fenerbahçe
muhabirleriyle de bir bağınız oluyor ister istemez.
+Takım muhabirleri de kendi içlerinde
birer aile. Deplasmana aynı uçakta gidiyorsunuz, aynı otelde kalıyorsunuz,
idman çıkışı aynı yerde yemek yiyorsunuz. Herkesin birbiriyle bağı oluyor
böylece.
-Peki gelecek için bir hayaliniz,
planınız var mı?
+Ntv Spor'da program yapma gibi bir
hayalim var. Ama şu anda Fenerbahçe muhabirliğinde tecrübeli sıfatına geçmek
istiyorum, onun için ilk önce burada biraz pişmek istiyorum. Kısa vadede
hedefim, Fenerbahçe muhabirliğinde "Bu çocuk işini düzgün yapıyor."
dedirtmek insanlara.
-Mesleğinizin zorluklarından ve
düzensiz bir hayat tarzı olduğundan bahsettik fakat işinizi hayal eden benim
gibi gençler de var. Özellikle sizin NTV'ye giriş hikayeniz benim gibiler için
çok ilham verici. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz? Nasıl bir yol
izlememiz gerekiyor?
+Muhabirlik, insanın okuduğu okulla
pek alakalı bir iş değil. Benim de okuduğum okulla alakalı değil. Daha çok
insanın içindeki hevesiyle ilgili bir meslek. Gençlere ise bir yerden
başlamalarını öneririm, en tepeden başlanmıyor bu işe. Mutlaka mutfağından veya
en alt kademeden stajyer olarak başlıyorsun. Orada kendilerini göstersinler,
gerekirse gece gündüz çalışsınlar. Ben ilk başladığımda 6 ayda sadece 4 gün
izin yaptığımı biliyorum, çok yorucu ve düzensiz bir iş. İkinci olarak yabancı
dil çok önemli bence. Benim daha önceden İngilizcem vardı zaten ama muhabirliğe
başladıktan sonra Portekizce dersleri de almaya başladım. Şimdi birçok
Brezilyalı, Portekizli oyuncu geliyor, onlarla direkt olarak konuşabilmen lazım.
Aslında çoğu İngilizce biliyor fakat adamın anadiliyle onunla iletişime
geçebilmek seni bir adım öne geçirir. Bu arada hala Portekizce derslerine devam
ediyorum.
Ayrıca dışarıdan çok parlak görünüyor
bizim işimiz, gerçekten çok keyifli ve zevkli ama herkese uygun bir iş değil.
Düzenli bir hayatın yok kesinlikle.
-FB TV, GS TV, BJK TV gibi kanallarda
daha kolaydır tabi ki.
+Kulüp kanallarında oluyor, evet.
Dışarıda öyle değil. Hayatınızdan çok ödün veriyorsunuz bu işte. Gerçekten
seviyorsanız, "Tamam abi, ben bütün kariyerimi bu mesleğe veriyorum."
diyorsanız ve evli değilseniz, çocuğunuz yoksa muhabir olabilirsiniz. Genç
yaşta daha rahat yapabilecek bir meslek.
-Mesleğin dinamizmi de gençlerin daha
rahat yapmasını sağlıyor tabi, hiç yoktan iki haftada bir İstanbul
dışındasınız.
+Seneye Fenerbahçe Avrupa'ya
gittiğinde daha da zor olacak. (Gülüyoruz.) Haftada 1-2 gün kendi evinde
kalabiliyorsun. Ben ayrı yaşıyorum ailemden, onlarda İstanbul'da olmasına
rağmen ancak 2 ayda 1 görüşebiliyoruz.
Kısa kısa...
-Sevdiğiniz spor yazarı?
+Mehmet Demirkol.
-Spor programı?
+90+'yı beğeniyorum.
-Favori filminiz?
+Pi'nin Yaşamı ve Fight Club.
-Favori sanatçınız, sevdiğiniz bir
grup?
+Jimi Hendrix hastasıyım, bahsettiğim
festivale gitmemin sebebi de Foo Fighters.
-En sevdiğiniz sporcu?
+Luis Figo, hatta küçükken saçlarımı
da onun gibi yapmak isterdim ama tanışınca çok büyük hayal kırıklığına uğradım.
İlk röportajımı onunla gerçekleştirmiştim, çok cana yakın ve nazik biri
değildi. Bir de Ertuğrul Sağlam. Onunla da tanışma şansı yakaladım ama hayal
kırıklığına uğramadım. Çok beyefendi bir insan.
-Benim sorularım bu kadar. Röportaj
yapma teklifimi kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ederim.