Dünyada profesyonel futbolun yapıtaşlarından ikisi teknik direktör ve futbolculardır. Takımın başarılı olabilmesi için teknik adam ve futbolcular arasındaki ilişkinin olabildiğince kuvvetli olması gerekir. Bunu başaran ekiplerin istediklerini elde etmeye daha yakın olduğunu söyleyebiliriz; fakat oyuncular ve antrenör arasında yaşanabilecek olumsuz bir olay da aynı derecede negatif yönde etkileyecektir takımın başarısını.
Bildiğiniz gibi son günlerde bu konuyla ilgili gündemden düşmeyen olay Mourinho-Casillas kavgası. Portekizli çalıştırıcının, La Liga'da oynanacak olan Malaga-Real Madrid maçında yıldız kaleciyi sürpriz bir şekilde yedek soyundurmasıyla başlayan polemik, taraftarın Mourinho ve Adan'ı ıslıklamasıyla devam etmişti. Son olarak ise Madrid basınının önemli spor gazetelerinden "Marca", Casillas ve Ramos'un başkan Perez'e sezon sonunda Mourinho ile yollar ayrılmadığı takdirde kendilerinin takımdan ayrılacağı yönünde ültimatom verdiklerini iddia etti. Jose Mourinho'nun lafını esirgemeyen bir teknik adam olduğunu düşünürsek, bu karışıklığın çıkmaz sokağa girdiğini söyleyebiliriz.
Teknik direktör-futbolcu ilişkilerine bir de karşılaştırmalı olarak bakalım. A Milli Takımımızın kaptanı Emre Belözoğlu'nun bir dergiye verdiği röportajda İspanya ve Türkiye'deki teknik direktör-oyuncu ilişkilerini deneyimlerinden yararlanarak bir değerlendirmesi var. Muhabirin "Teknik direktör-oyuncu ilişkileri açısından Türkiye ile İspanya arasında farklılıklar var mı?" sorusuna "...Bunu ülkemi kötülemek için söylemiyorum, sadece bir durum tespiti yapıyorum. Bu biziz, onlar da onlar. İspanya'daki hoca-futbolcu ilişkileri profesyonelce. İçinde duygusallığa yer olmayan ilişkiler. Bizde oyuncuya sorulduğunda "Hoca babam gibidir", hoca da oyuncu için "Benim kardeşim gibidir" der. Yahu benim bir tane babam var, erkek kardeşim de yok. Avrupa'da babalık, kardeşlik yok. Zaten buradaki oyuncuya da futbolu bıraktıktan sonra, "Hoca senin baban gibiydi" desen, "Yok yahu, benim bir tane babam vardı, o da rahmetli oldu" der. Avrupa'da profesyonel bir iş var, siz işinizi doğru yaparsanız etrafınızda insanlar var, doğru yapmazsanız insanlar yok. Avrupa'daki oyuncular bu gerçekle çok genç yaşta tanışıyor. Başarı varsa alkış olur, başarı yoksa eleştiri olur. Bu işin gerçeği budur." diyerek cevap vermişti. Cümlenin başında bu konuları Aykut Kocaman ile de konuştuklarını belirtiyordu Emre. Yine bizim duygusal yönümüze vurgu yaptığını eklemek isterim. Hiddink'in bizi gerçekçi olmamakla suçladığını hatırlattı bana bu.
Antrenör ile oyuncu arasındaki ilişkinin bozulmasında bazen etken teknik adamdır, bazense oyuncu. Örneğin; Ferguson-Beckham kavgası. Burada hatalı olan taraf Sir Alex'ti. Fakat Balotelli gibi oyuncular da bir teknik direktörün sınırlarını zorlayan türdendir. İki tarafın da ilişkinin bozulmasında etkisi olabilir. Bunun örneği çok uzakta değil. Sadece birkaç ay önce sonlanmış olan Aykut Kocaman-Alex de Souza polemiği... İki taraf da memnun değildi, sonuç olarak "istenmeyen bir şekilde" gemisini terk etmek zorunda kalmıştı kaptan. İyi bir örnek olarak ise Guardiola'nın Barcelona'sı en belirgini olabilir.
Emre Belözoğlu röportajının tamamı: http://www.tff.org/default.aspx?pageID=286&ftxtID=16530
Teknik direktör-futbolcu ilişkilerine bir de karşılaştırmalı olarak bakalım. A Milli Takımımızın kaptanı Emre Belözoğlu'nun bir dergiye verdiği röportajda İspanya ve Türkiye'deki teknik direktör-oyuncu ilişkilerini deneyimlerinden yararlanarak bir değerlendirmesi var. Muhabirin "Teknik direktör-oyuncu ilişkileri açısından Türkiye ile İspanya arasında farklılıklar var mı?" sorusuna "...Bunu ülkemi kötülemek için söylemiyorum, sadece bir durum tespiti yapıyorum. Bu biziz, onlar da onlar. İspanya'daki hoca-futbolcu ilişkileri profesyonelce. İçinde duygusallığa yer olmayan ilişkiler. Bizde oyuncuya sorulduğunda "Hoca babam gibidir", hoca da oyuncu için "Benim kardeşim gibidir" der. Yahu benim bir tane babam var, erkek kardeşim de yok. Avrupa'da babalık, kardeşlik yok. Zaten buradaki oyuncuya da futbolu bıraktıktan sonra, "Hoca senin baban gibiydi" desen, "Yok yahu, benim bir tane babam vardı, o da rahmetli oldu" der. Avrupa'da profesyonel bir iş var, siz işinizi doğru yaparsanız etrafınızda insanlar var, doğru yapmazsanız insanlar yok. Avrupa'daki oyuncular bu gerçekle çok genç yaşta tanışıyor. Başarı varsa alkış olur, başarı yoksa eleştiri olur. Bu işin gerçeği budur." diyerek cevap vermişti. Cümlenin başında bu konuları Aykut Kocaman ile de konuştuklarını belirtiyordu Emre. Yine bizim duygusal yönümüze vurgu yaptığını eklemek isterim. Hiddink'in bizi gerçekçi olmamakla suçladığını hatırlattı bana bu.
Emre Belözoğlu röportajının tamamı: http://www.tff.org/default.aspx?pageID=286&ftxtID=16530