30 Ocak 2015 Cuma

Fransız düellosu: Monaco-Lyon


Ligue 1'in iki formda takımı Monaco ve Lyon, bu hafta sonu Stade Louis II'de kozlarını paylaşacak. Ligde Saint-Etienne deplasmanından mağlubiyetle döndükten sonra 7 maç üst üste kazanan lider Lyon, oynadığı son 14 maçın 13'ünde kalesini gole kapatan Monaco'ya konuk oluyor dediğimiz zaman maçın önemi daha net anlaşılıyor galiba. Kendi şahıslarına münhasır iki Fransız takımından bahsediyoruz. Fransa Ligue 1'i sıkıcı bulan futbolseverler olabilir ancak bu maç atak futbolu ile kontrol futbolunun mücadele ettiği bir karşılaşma olacak. Bu tarz müsabakalarda genellikle kontrollü oyun kazanır fakat Lyon'un müthiş formu göz önüne alındığında da bu kadar emin olmak çok zor. Bu önemli maç öncesi iki takımın oyun anlayışları ve kilit isimleri hakkındaki analizi aşağıda bulabilirsiniz.

MONACO

İlk olarak Monaco'nun sahaya dağılımından bahsetmek istiyorum. Ligde son 7 maçta kendi kalelerinde gol görmediklerini göz önüne alırsak diziliş müdafaa yönünden gayet kuvvetli duruyor. 4-2-3-1 ve 4-3-3, takımın antrenörü Leonardo Jardim'in öncelikli kullandığı 2 formasyon. 4-3-3'ü Jardim'in  genellikle Şampiyonlar Ligi'nde uyguladığı bir saha dizilişi olarak görüyoruz, ligde ise 4-2-3-1'i daha fazla tercih ediyor Portekizli çalıştırıcı. Monaco'nun savunma başarısında agresif ve kompakt bir takım oyunu büyük önem taşıyor. Agresif ancak kontrollü baskı, top çalma konusunda onları yetenekli bir ekip haline getirmiş durumda. Hava toplarında fizik güçleriyle fark yaratmış durumdalar. Ne yazık ki takımın orta alandaki savaşçı ve hava toplarında en etkili olan oyuncusu Bakayoko sakatlığı nedeniyle Lyon maçında sahada olamayacak. Savunmada da Jardim'in gözdelerinden Abdennour'da Afrika Uluslar Kupası gerekçesiyle karşılaşma da forma giyemeyecek. Abdennour'un olmayışı asıl pozisyonu sol bek olan Raggi'nin tandeme geçmesine sebep oldu son haftalarda. Genç Brezilyalı stoper Wallace ile tecrübeli İtalyan Raggi'nin uyum yakaladığını söylemek şu an için mümkün.

Hücum anlamında yeterince üretken olmaması beklenen bir savunma takımı hüviyetinde olsalar bile gol yollarında kontra ataktan daha fazlasını gösterebiliyorlar. Kısa paslar ve ara topları onlar için hücum bölgesinde çok değerli. Gol pozisyonu yaratma konusunda Carrasco gibi değerli bir ayağa sahipler. Jardim'in genellikle sol çizgide görev verdiği Carrasco'yu hücum varyasyonlarında daha etkin kılabilmek adına son oynadıkları Lille maçında forvet arkası gibi oynatması işe yaramış duruyor. Orta alanda Moutinho ve Toulalan'ın destekleriyle oyunu rakip yarı alanda tutma konusunda başarılılar. Jardim'in bazı maçlarda Toulalan'a stoper mevkinde görev verdiğini de belirtmek gerekiyor. Savunma oyuncularının topla haşır neşir olmasından hoşlanan bir antrenör. Hücum seçeneklerine dönecek olursak bir savunma takımında hayal edebileceğimiz gibi kontra atak ve duran toplarda da oldukça tehlikeliler.

Şahsım adına Monaco'nun muhtemel 11'i şöyle olabilir:


LYON

Sezona talihsiz bir şekilde Avrupa Ligi'ne veda ederek başlamışlardı ve bu felaket başlangıcın tüm sezona yayılması bekleniyordu tüm otoriteler tarafından. Ancak genç ve dinamik bir kadronun yanı sıra Hubert Fournier gibi hücum futbolunu seven bir antrenörün sayesinde işleri terine çevirmeyi başardılar. Tabii ki Alexandre Lacazette isminde bir gol makinesine sahip olmaları da cabası. Takımını ligin zirvesine taşırken kendisini de oynadığı 22 maçta attığı 21 golle gol krallığın tablosunda en üst sıraya taşıdı. Fakat Monaco maçı öncesi Lyon'a Lacazette'den kötü haber geldi. Sakatlanan yıldız oyuncunun 3 hafta sahalardan uzak kalacağı bildirildi.


Lyon takımının sahaya dağılırken genel olarak tercih ettiği sistemin 4-3-1-2 olmasına karşın, Fournier son lig maçında Metz'e karşı 4-4-2'ye benzeyen bir dizilişle takımını sahaya sürdü. Aslında yine 4-3-1-2 gibiydi fakat biraz daha 4-4-2'ye benzer oynadıklarını belirtmek gerek. Takımın en güçlü özelliklerinden birisiyse istikrarlı bir kadro yapılarının olması. Misal Monaco 11'ini dizerken çektiğim güçlüğü Lyon için çok fazla yaşamayacağım. İstikrarlı bir 11'e sahip olmaları ve takımın kendi içinde uyumu hızlı bir şekilde yakalaması onları ligin zirvesine taşıdı. Takımın oradaki 3'lüsü ve ilerideki 2'lisinin yakaladığı uyum ise tam anlamıyla muazzam. Ortada Gonalons'un ön libero oynadığı ve daha çok pis işlere baktığını bu sayede de topu ön alana taşıma konusunda Tolisso ve Ferri'nin daha rahat ve demarke oynadığı bir oyun yaratma konusunda başarılı olduklarını söyleyebilirim. Forvet arkası pozisyonunda ise tercihi Malbranque ve Ghezzal arasında değişebiliyor Fournier'in. İleri de ise Fekir'in yaptığı koşularla bazen kendine bazen de Lacazette'e pozisyon yaratması, Lyon takımının başlıca hücum silahlarından. Hücum konusunda oldukça çeşitli bir ekip olmaları rakiplerinin onlara karşı çoğu zaman agresiflik derecesini aşmalarına neden oluyor. Monaco gibi agresif oynamaktan kaçmayan takımlar onlar için tehlikeli.

Tam anlamıyla bir hücum takımı görüntüsü çizmekten kaçınmıyorlar. Kontradan, duran toplardan, bireysel yeteneklerden ve kurulu set hücumlarından her bir hücum şablonundan gol atma potansiyeli olan bir takım. Savunma anlamında ise 4'lü savunmanın ortasında görev yapan Umtiti ve Bisevac'ın uyum sağlaması, Fournier için çok değerli oldu. Nitekim zaman zaman Gonalons'un da onların arasına girip 3'lü bir savunma duvarı örmeleri başlıca savunma taktiklerinden. Ayrıca savunma tandeminde başarı sağlayan tecrübeli-genç ikilisini de yakalamış durumdalar. Zayıf yönleri olarak hava toplarındaki eksiklerini belirtmek çok yanlış olmaz. Fakat yerden ve kısa paslardaki başarılı oyunları bu iki stoperi Lyon için biçilmiş kaftan yapıyor.

Şahsım adına Lyon'un muhtemel 11'i:


Yukarıda iki takımında güçlü ve zayıf yönleri hakkında bazı bilgiler paylaştım. Bu karşılaşma bu sezon iki takımı karşı karşıya getiren ilk mücadele değil elbette. Ligin ilk yarısında Stade Gerland'da oynanan karşılaşmayı ev sahibi ekip Lyon 2-1 kazanmıştı. Bundan sonra da Fransa Lig Kupası'nda eşleşen iki ekip 90 dakikada ve uzatma sonunda yenişememiş, penaltı atışları sonucunda Monaco, Lyon'u kupanın dışında itmişti. Peki bu hafta sonu kazanan kim olacak? Monaco'nun kontrol futbolu, Lyon'un 7 maçlık galibiyet serisini bozabilecek mi? Yoksa Fournier'in öğrencileri bu sınavdan da başarıyla mı ayrılacak? Tüm bu soruların cevabını Pazar günü saat 22'de ilk düdük çaldığında öğreneceğiz.

23 Ocak 2015 Cuma

İspanyol Denizaltısı: Villarreal


1923 yılında kurulan nam-ı diğer "Sarı Denizlaltılar" için çoğu futbolseverin aklına farklı oyuncular ya da hatıralar gelebilir. Şahsen benim için Forlan'lı, Riquelme'li, Cazorla'lı 2006 yılında Kupa 1'de yarı final oynayan takım çok özeldir. La Liga mazisi 15 sene olan bir takım için ciddi anlamda başarılı bir noktada bulundukları aşikar. La Liga'nın 2000'lerine damga vuran takımlardan birisi Villarreal. 3 sezon önce yaşadıkları talihsiz sezonda küme düşmelerine rağmen ertesi sezon tekrardan La Liga'ya yükselme başarısı gösterdiler. 2013-14 sezonunda La Liga'ya dönen takım İspanyol antrenör Marcelino'ya emanet edildi ve hedef Villarreal'i yeniden Avrupa'nın zirvesine taşımak olarak belirlendi. Geçtiğimiz sezonu başarılı bir performansla 6. sırada bitiren Villarreal, Avrupa Ligi'ne katılmaya hak kazanarak kısa vadede Avrupa hedefini gerçekleştirmiş oluyordu. Bu sezon ise şu ana kadar Avrupa, La Liga ve Copa del Rey'de ciddi anlamda göz dolduran bir performans izliyoruz Marcelino'nun öğrencilerinden. Oynadıkları son 16 maçta yenilgi yüzü görmeyen "Sarı Denizaltılar", bu maçlardan 11'ini kazanırken 5'inde sahadan beraberlikle ayrıldılar. Bu göz kamaştırıcı performansın istatistiklerini ve teknik-taktik anlamda açılımlarını incelemeye başlayalım.

Diziliş ve Oyun Anlayışı

Klasik 4-4-2 dizilişiyle oynamalarına rağmen Moi Gomez ve Dennis Cheryshev gibi oldukça ceza sahasının içine girmeyi seven iki kanat oyuncusuna sahip olduklarından bazen 4-2-4'e dönebiliyorlar. Ofansif yönden büyük fayda sağlayan bir sistem oluyor böylece. Ayrıca beklerden ve orta sahadan da hücum bölgesinde oldukça fazla sayıda gol ve asist bulduklarını da eklemek lazım. Oyunu genellikle ortadan oynamak isteyen bir takım oldukları için savunma-orta saha-forvet altılısının düzenli işlemesi çok önemli. Ayrıca bahsettiğim gibi kanat oyuncularının da içe kat etmesiyle orta alanda hem hücumda hem savunmada gerekli oyuncu kalabalığını sağlayabiliyorlar. Özellikle Cheryshev'in savunma katkısı gerçekten muazzam derecede. Genellikle ayağa, kısa paslarla oynamayı tercih ediyorlar, bunun yanı sıra savunma arkasına adam kaçırma başka bir hücum silahları. Yaratıcılık ve bireysel yeteneklerle de pozisyon bulma konusunda kuvvetli olduklarını eklemek gerekiyor. Savunmadan çok hücuma yönelik bir oyun anlayışına sahip oldukları için maçlardaki şut sayıları genel olarak fazla oluyor. En dikkat çekici özelliklerinden biriyse kaybettikleri topları olabildiğince seri bir biçimde geri kazanmaya çalışıyorlar. Bu nedenle savunma çizgilerini daha öne koyuyorlar, geri çekilmek yerine dönen topları toplayıp çabuk bir şekilde oyunu rakip yarı alana yığmaya koyuluyorlar.

Villarreal takımının başarılı yaptığı işleri yukarıda sıraladık, peki her takımın olduğu gibi onların zayıf yönü nedir? "Sarı Denizaltılar"ın göze batan en büyük iki sorunu: Skoru koruyamamaları ve rakiplerine tehlikeli bölgelerde hatalı fauller yapmaları. Bu iki temel sorunu tek bir çatı altında toplamak istersek bunu konsantrasyon eksikliği olarak adlandırmamız pek yanlış sayılmaz. Konsantrasyon eksikliğinin sebebini takımdaki oyuncuların yaşlarının genç olmasına bağlayabiliriz. Öyle ki takımın yaş ortalaması 25.3 ve sadece 2 oyuncularının yaşı 30 ve üstünde. Bunlardan biri kaptan Bruno, diğeri ise Nijeryalı santrforları Uche.

Artı ve eksileri tartıya koyduğumuzda Villarreal'in artılarının ağır basması çok doğal. Bunu takımın şu an 3 kulvarda da başarıyla ilerlemesiyle de görebiliriz.

Kadro

Genç ve dinamik bir kadroya sahip olduklarından ve bunun avantajlarının yanı sıra dezavantajları da yanında getirdiğinden yukarıda bahsetmiştim. Bu dezavantajların yanı sıra kaleci konusunda çok şanslı bir ekip çünkü Atletico geçmişi olan Sergio Asenjo'ya sahipler. Savunmayı önde kurmak demek, teknik adamın kaleciye güvenmesi anlamına gelmektedir bence. Bu anlayışın oturtulmaya çalıştığı dönemde kaleciye oldukça büyük iş düşüyor, ayrıca önündeki savunma hattının çok genç olması Asenjo'nun yükünü daha da arttırıyor. Fakat şu ana kadar Asenjo'nun gayet başarılı bir performans sergilediğini söylemek mümkün.


Asenjo'nun önündeki savunma hattını sağ baştan sayacak olursak; Mario-Gabriel-Victor Ruiz-Jaume Costa şeklinde diziliyorlar. Mario ve Costa takımın oyun anlayışına tam anlamıyla uyan iki bek profili çizdi şu ana kadar. Kısa ve ayağa paslarla oynamaya çalışan, olabildiğince ortayı destekleyerek arkaya atılan tehlikeli topların yaratabileceği boşlukları doldurarak takımın en verimli şekilde sahayı kullanmasını sağladılar. Kompakt oyun olarak nitelendirdiğimiz düşünceyi hayata geçirmede antrenörlerine çok yardımcı oldular diyebiliriz. Savunma tandemini oluşturan ikiliye gelecek olursak Victor Ruiz Valencia'dan da tanıdığımız bir isim. Gabriel'den daha çok topla haşır neşir olduğunu söyleyebiliriz. İki oyuncunun da hava toplarındaki üstünlüğü takımın dönen toplarda ribaundları almasında son derece önemli bir etken. Gabriel'in daha hırçın stoper rolünü üstlendiğini gözlemleyebiliriz. Bu arada İngiliz devi Arsenal'in Gabriel'le ciddi anlamda ilgilendiğini söyleniyor. İki stoper de yaşları itibarıyla hala gelişmeye müsait. Marcelino'nun da futbol mentalitesini sahaya en doğru şekilde yansıtmak için çaba gösterdikleri çok net bir şekilde ortada. Genç ancak bir o kadar da sert ve istikrarlı bir savunma hattına sahip Villarreal.

Villarreal'in başarılı bir performans çizmesindeki en önemli etkenlerden birisi de kadronun istikrarlı olması. Baktığımız zaman ilk 11'inde forma giyen oyuncuları rahatlıkla sayabiliyoruz. Gerçekten takım olarak bir uyum sağlamak ve o kimyayı yakalamak, bir süre beraber oynamaktan geçiyor. Göbekte görev yapan Bruno ve Manu, Marcelino'nun 4-4-2'sinin kalbi diyebiliriz. Oyunun iki yönünü de oynamaya çalışan gerektiği zaman hücumda da savunmada da sorumluluk alan bir ikili. Özellikle son zamanlarda Bruno, attığı serbest vuruş golleriyle dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra takımın kaptanı olan Bruno'nun uzun boyuyla kazandığı hava topları, orta sahada kazandığı toplar ve onları hızlı bir şekilde servis edebilmesi takımın seri bir şekilde atağa kalkmasını sağlıyor. Bruno'nun orta sahadaki partneri ise 1991 doğumlu Manu Trigueros. Manu oyunun iki yönünde de etkili olsa da savunma tarafı biraz daha ağır basıyor. Uzaktan şutları etkili olan bir oyuncu ayrıca tehlikeli olabilecek topları keserek takımı kontra-atağa çıkardığını da gözlemleyebiliriz. Kanat oyuncuları hakkında yukarıda da bahsettiğim gibi içeri kat etmeyi seven çizgi oyuncuları. Özellikle Cheryshev hem defansa yaptığı muazzam katkıyla hem de hücumda attığı kilit paslarla takımdaki özel oyunculardan. Moi Gomez'in de savunma yönü pek güçlü olmasa da hücumdaki yaratıcılığı ve takım oyunun refleksi çok kuvvetli. 4-4-2 sistemi için ideal iki kanat oyuncusu diyebiliriz Cheryshev ve Gomez için. Zaman zaman sağ tarafta defansif yönü Gomez'den daha güçlü olan Jonathan dos Santos'u kullanıyor Marcelino. Göbekte ise daha çok defansif yönü güçlü olan Tomas Pina sıklıkla olmasa da görev alıyor.


Dizilişin en ucundaki 2'li ise Marcelino'nun en fazla rotasyona gittiği mevki. Elinde oldukça çeşitli bir malzeme olması da onu buna zorluyor bir anlamda. En çok tercih ettiği ikili ise Vietto-Uche. Luciano Vietto bu sezon attığı 11 golle takımın hücum anlamında en üretken ismi konumunda. Vietto delici sprinter özelliği ve uzak şutlarıyla rakip takımlar için büyük tehdit oluşturuyor. Uche ise daha çok yardımcı forvet tarzında bir görüntü çiziyor. Takım oyununa verdiği defansif katkının yanı sıra hücumda da bulduğunu affetmiyor. Bitiricilik konusunda oldukça yetenekli ve tecrübeli bir santrfor. Aynı zamanda takımın genel oyun tarzına çok uyumlu bir forvet profili. Gerard Moreno da onun yedeği konumunda fakat 12 maçta attığı 10 gol onu ilk 11'e taşıyabilir. Tıpkı Uche gibi savunmaya katkısı ve bitiriciliği üst düzey bir oyuncu. Ara toplardaki yeteneği de göz ardı edilemez. 22 yaşındaki santrforun sezon sonu sözleşmesinin sona erdiğinin de altını çizelim. Santrfordaki bir diğer opsiyonları ise bizim de yakından tanıdığımız bir dönem Galatasaray forması giyen Giovani dos Santos. Oynadığı zaman joker görevinde forma giyen dos Santos, hücumda işin yaratıcılık kısmında yükü çekiyor. Yeri geldiği zaman sol kanatta izlediğimiz Cheryshev'i de öndeki 2'li de görebiliyoruz.

Sonuç

Sezonun şu ana kadarki bölümünde başarılı bir performans sergileyen Villarreal için sezonun geri kalan kısmında yolun sonu güzel gözüküyor. Uzun ve planlı bir süreç takımı eski günlerine taşımakta kilit rol oynuyor. Bu planın düzenli işlemesinde antrenör rolü de oldukça önemli. Marcelino görev aldığı 1.5 yıl boyunca istediklerini sahaya yansıtmayı başardı diyebiliriz. Biz de futbolseverler olarak bu gelişimin tamamlanmasını merakla ve zevkle izlemeye devam edeceğiz.



11 Ocak 2015 Pazar

Yeni yabancı kuralı hakkında


4 yıl önce Türk futbolunu derinden sarsan şike skandalının ardından oluşturulan ve başında Yıldırım Demirören'in bulunduğu yeni futbol federasyonunun başa çıkamadığı en büyük sorunlardan birisi yabancı sınırlaması kuralıydı. Federasyon ilk olarak Milli Takım'a daha fazla ülkemizde yetişmiş futbolcu vermek adına, yabancı kuralının giderek azalacağını duyurup kulüplerimizin bu doğrultuda hareket etmesi yönünde onları uyarmıştı. Bu kararın çıkmasının üstünden 2 sene geçti, hedefe ulaşılamadığı görüldü. 2 senede ulaşılamayan hedef neydi? Bunu da konuşmak lazım aslında. Milli Takım'ın Dünya Kupası'na gidememesi, Euro 2016 Elemeleri'ne rezalet başlaması ve kulüplerimizin berbat Avrupa performansları. Tabi uçuk yerli oyuncu bonservis ve maaşlarını da buna eklemek gerek. Şimdi geldiğimiz noktada, yabancı kuralındaki değişikliği sadece kulüplerimizin berbat Avrupa performansları ve uçuk paralarla bağdaştırabiliriz. Buna ek olarak Türkiye futbol direktörü Fatih Terim'in de Galatasaray'ı çalıştırdığı dönemde yabancı kuralına şiddetle karşı çıkmasını da ekleyebiliriz. Peki planını yabancı kuralının azalacağını düşünerek hareket eden ve ciddi derecede buna para harcayan takımlar ne olacak? Tabi o kulüplerimizin hepsi yeni yabancı kuralının altına imza atmışlardır, bu nedenle haklarını benim koruyacak halim yok. Sonuçta kazığı yiyen onlar, para benden çıkmıyor. Bunun haricinde ligin kalitesinin doğru yabancı tercihleriyle artacağını düşünüyorum. Genç yabancı oyuncular alıp onları altyapıda geliştirmek sadece bir hayal bizim ülkemiz için. Ancak FM'de gerçek olur bu tarz işler bizim ülkemizde. "Henüz kendi oyuncumuzu yetiştiremiyoruz, elin oğlunu mu yetiştireceğiz?" sesleri yankılanır her yerde.  

Milli Takım seviyesindeki başarının yabancı sınırıyla alakasız olduğunu düşünüyorum. Bu düzeydeki zaferlerin temeli olması gerekiyor kesinlikle. Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası tarihinde başarılı olmuş her takımın mutlak bir karakteri ve bunu sahaya en iyi şekilde yansıtan oyuncuları olduğunu görebilirsiniz. O beğenmediğimiz "offf bu ne abi, futbol bu mu?" dediğimiz Yunanistan, kesin bir oyun karakteri ve antrenör başarısıyla kupaya uzanmıştı. Milli seviyede altyapıdan en üste kadar antrenör 1 numaralı etki eden faktör bence. En basit örneklerinden birisi son dünya şampiyonu Almanya. Hani o bahsettiğimiz jenerasyon muhabbetini gerçekleştiren adamları diyorum, örnek aldığımız oyuncuları diyorum, yetiştiren ve yeteneklerini işleyen antrenörlerde asıl başarı. Oyuncu kendini geliştirerek ve her yaşta öğrenmeye açık olarak yoluna devam etmeli. Onları bu işe heveslendirecek, motive edecek antrenörler yetiştirmek gerekiyor. Antrenörleri de işlerine tutkuyla bağlayacak, onlara da motivasyon sağlayacak olanakların oluşturulması gerek elbette. Ülke şartlarından ailesini rahatça geçindirecek parayı kazanıp bu dertleri rafa kaldırması ve kendini işine vermesi gerekli. İşte pasaportu için milyon eurolar verilen yerli oyuncuların kazanacağından azalan parayla altyapıya yatırım yapılsın. O zaman Milli Takım seviyesinde bir şeyler olabilir. Ayrıca ülkemizde bulunan bazı kulüplerimizden de altyapı hakkında ders alabiliriz. Bursaspor, Bucaspor, Gençlerbirliği... Aslında bazı sorunları çözmek için bir çözüm üretmek isterken işi daha da uçuruma sürükledik. Umarım bu yabancı kararında ısrar edilir ve sonuç güzel olur.

Son olarak şunu eklemek isterim, ligin kalitesi artacak dedim fakat taraftarların tepkisi nasıl olur bilemiyorum. Şu an yabancı kuralından daha büyük problem boş tribünlere oynanan maçlar. Bunun çözümü Passolig'i kaldırmak mı olur ya da kulüplerin taraftarı tribünden ihraç etmek yerine onları tribüne davet etmek için cezbedici aksiyonlar gerçekleştirmesi mi olur onu da bilemiyorum. Sahadaki oyunun kalitesi cezbedici etkenlerden birisi, bakalım taraftarlar bu konuda nasıl tepki gösterecek?